Son kulvara girilirken, siyasi partiler ve adaylar hamle üstüne hamle yapmaya başladı.


Parti liderleri mitinglerde boy göstererek, halka son hitaplarını yapıyorlar. Birbirlerini eleştiriyor, iktidara geldikleri takdirde neler yapabileceklerini sayıp döküyorlar. 


   Her türlü kirliliğe rağmen vatandaş, bu topraklarda yeşili özlüyor, temiz bir sayfanın özlemini duyuyor.   Siyasetin bu denli kirlenmişliği yetmezmiş gibi, bir avuç toprak parçasının ve denizinin kirlenmesine karşı isyan ediyor. 


   Eskiden ne bu toplum, ne de bu coğrafya bu denli kirli değildi. Zor günlerde, uzun soluklu var oluş mücadelesi sürecinde bile yeşil korundu, çevre felaketlerine izin verilmedi. 


   Sonraları devlet olduk ama yeşili koruyamadık. Bir zamanlar Kıbrıs’a ‘Yeşilada’ diyorlardı… Ancak o eskidendi. Şimdilerde kim kaybetmiş yeşili de biz bulacağız?.. 


   Orman fakiri olduğumuzu ilk kez yazmıyoruz.


Sırası geldikçe de değineceğiz. Karpaz’da çıkan yangın felaketi ve Kalecik’te petrol sızıntısından ötürü meydana gelen korkunç kirlilik, Kuzey Kıbrıs Çevre Platformu tarafından AKSA Enerji Üretim Tesisi önünde yapılan eylemle protesto edilirken, vatandaşın çevre konusundaki duyarlılığını göstermesi bakımından son derece önemlidir.  



   Onun için değil midir ki, bu memlekette artık temizlik gerek. Şeffaflık gerek. ‘Yapanın yanına kalır’ politikası sürgit ettiği takdirde hiçbir şey düzelmez, ‘böyle gelmiş böyle gider’ zihniyetinin hakimiyet alanı daha da yaygınlaşır…


   Halbuki gelişmiş çağdaş ülkelerde hizmeti halkın ayağına götürebilmek için programlar yapılıyor, ‘yapanın yanına kâr kalır’ politikası ve uygulamalarına prim verilmiyor. Örneğin sağlık alanında Türkiye’de de yapılan reformlar sonucu hastanın ayağına hizmet götürülürken, burada hala sağlıktaki karmaşanın önü bir türlü alınamıyor.  


   Kamuda reform denildiği halde, yıllardır reformu görmüş değiliz. Aynı hamam aynı tas devam edip gidiyor. Yardımcı olma yerine, yokuşa sürme politikası bu ülkede çoğunlukla geçerliliğini koruyor. 


   Geçen gün bir gazetede Geçitkale esnafının feryat derecesindeki şikâyetlerini okumuştum. Daha önce de Geçitkale Belediye Başkanı Kıvanç Buhara’nın “Sokaklardan fakirlik akıyor” sözlerine ilişkin haber medyaya damgasını vurmuştu…




   Mesarya’nın merkezinden yankılanan feryatlar, sadece Geçitkale’ye özgü değildir. Aynı durum Lefkoşa, İskele, Lefke, Güzelyurt ve daha nice yerleşim yerleri için de geçerlidir.  



   ‘Sokaklardan fakirlik akıyor’ sözü çok büyük anlam içermektedir. Bir yandan ‘fert başına düşen milli gelir şu kadardır’ deniliyor, ama beri yandan da ‘sokaklardan fakirlik akıyor.’ 



   Hangisine inanalım?.. Herhalde gerçek olan sokağın nabzıdır. 


   Son günlere gelinmesine ve kararsızların sayısında azalma olmasına rağmen, vatandaşın kafasındaki soru, bu ülkede bir şeylerin artık değişmesi gerektiği yönündedir. Gerçekten seçilip de meclis çatısı altında mensup olduğu topluma hizmet aşkıyla yanıp tutuşan her siyasi partiden adaylar yok değildir. Bir heyecan içindeler. Acaba koltuklara oturduktan sonra da aynı heyecan devam eder mi?..


Kiminde görülebiliyor, kiminde net olarak görülemiyor. 


   Kıbrıs Türk halkı nice badireleri aşarak bu günlere gelirken her şeyini ortaya koydu. Onun için yaşamın en iyisine layıktır. Soygun, hırsızlık, cinayet, uyuşturucu, taciz, adaletsizlik ve bunlar yanında siyasal ve çevresel kirlilik, umursamazlık, dolandırıcılık bu halkın kaderi olmamalıdır. 



   Son kulvara girilirken siyasilere mesajdır bunlar… İyi okunması gerektiği düşüncesindeyiz. Önümüzdeki Pazar günü yapılacak seçimlerde her bireye eşit şekilde davranacak, bu ülkeye ‘bir sonraki seçimde nasıl seçilebilirim’ kaygısı taşımadan hizmet edecek olanların seçilmesi herkesin tercihidir. 



   Nefesler tutulurken son kulvarı izlemeye devam edeceğiz.