19 Mayıs’ta bir durum muhasebesi ve düşündüklerim

Büyük Atatürk’ün Türk gençliğine armağan ettiği 19 Mayıs’ı, 100. Yıldönümünde, bir kez daha özgür ve egemen olarak, kendi devletimizin çatısı altında, kendi bayraklarımızın gölgesinde, kendi ordumuzun güvencesinde coşkuyla kutlamanın sevincini yaşıyoruz…Bugün herkes Büyük Atatürk’ün liderliğinde nereden nereye geldiğimizi, Türk ulusunun bağımsızlık, egemenlik, özgürlük ve cumhuriyet için verdiği büyük mücadeleyi, katlandığı özverileri yeniden düşünmeli ve değerlendirmelidir…
19 Mayıs 1919, büyük devlet adamı, düşünce insanı, toplum mühendisi, en büyük asker, en büyük devrimci Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basarak ulusal kurtuluş savaşını başlattığı çok anlamlı bir gündür...
Mustafa Kemal Paşa, yanında kendisine ve Türk Ulusunun bağımsızlığına inanmış bir avuç arkadaşı ile birlikte, Samsun’a doğru hareket ettiğinde, aklında Türk Ulusunun ATATÜRK’ü olma diye bir düşüncesi veya şahsi siyasi hedefleri yoktu...
Tek hedefi, işgalcileri yurttan kovmak bağımsız ve özgür olmadan yaşayamayacağına inandığı Türk Ulusunu örgütleyerek Kurtuluş Savaşını başlatmak, düşmanı yenmek ve milli sınırlar içinde Türk Ulusuna yakışan, modern, çağdaş bir devlet kurmaktı.
19 MAYIS 1919’DA DURUM
Çanakkale Savaşının muzaffer komutanı, mavi gözlü, çakmak bakışlı 38 yaşındaki genç general Kemal Paşa, Samsun’a ayak bastığında, arkasında, kendisine destek veren bir devlet-hükümet, komuta edeceği silahlı bir ordu, savaşta harcayacağı sandıklar dolusu para, bağımsızlık için kullanacağı ağzına kadar silah ve cephane dolu depolar, organizasyonu yapacak bir bürokrasi, ordunun donanımı için bağış ve üretim yapacak işadamları, kurtuluş savaşını destekleyecek gazeteler, Radyo-TV’ler, ajanslar ve aydınlar yoktu...
Tam aksi, karşısında, her ne pahasına olursa olsun yenmek zorunda olduğu tepeden tırnağa silahlı 7 düvel, ihanet içindeki Saltanat, işgalcilerden aldıkları paralar karşılığı dini siyasete alet ederek başkaldırıyı önlemeye çalışan yobazlar; savaşlardan yorgun düşmüş, ihmal edilmiş, geri kalmışlık içindeki fakir-yoksul köylüler; bölücüler, Ermeni ve Pontus çeteleri, ihanet içindeki satılmış İstanbul medyası ve bugün KKTC’de de benzerlerini gördüğümüz, dış güçlerden beslenip onların borularını öttüren Ali Kemal gibi işbirlikçi sözde gazeteci ve cemiyetler güruhu vardı... 
Herşeyi yoktan var etmek zorunda olduğunu biliyordu...Sadece önderliğine, kurtuluşa, inanmış, bağımsızlık ve özgürlüğe tutkun bir grup silah arkadaşı ile büyük yürüyüşe başlamıştı.
Bu yürüyüşte tek güvendiği ise, sarsılmaz imanı ile Türk milletiydi...
O Türk milleti ki, ard arda gelen 1911 Trablusgarp savaşı, 1912 Balkan savaşı, 1914-1918 1. Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşlarından çıkmıştı, yorgun ve bitaptı...
Milyonlarca vatan evladı ve yüzbinlerce kilometre karelik vatan toprağı kaybedilmişti... 
Ne var ki O, Türk milletinin yorgun, yoksul, bitkin ve genç evlatlarının çoğunu yitirmiş olduğunu bilmesine karşın, asla köleliği kabul etmeyeceğini de bilmekteydi...
Ulusumuzun, kanının son damlasına kadar bağımsızlık için savaşacağına inanmaktaydı...
Padişah, saltanatı için işgalcilere teslim olmuş, kendi bencil çıkarından ve saltanatının geleceğinden başka bir şey düşünmüyordu...
İstanbul’daki emperyalist güçlerin işbirlikçisi Ali Kemaller, gericiler, işbirlikçi mütareke basını, bugün olduğu gibi emperyalist güçlere ve işgalci Yunan ordusuna alkış tutuyor, milli mukavemetin gereksizliğinden söz ediyor, “ya istiklal, ya ölüm” diyerek büyük bir savaşa giren Kuva-yı Milliyecileri aşağılıyor ve büyük Atatürk’e “hain” diye saldırıyordu.....
İstanbul’daki aydınların bir kısmı da bugün olduğu gibi, tam bir teslimiyetçilik ve işbirlikçilik ruhu içinde, Amerikan veya İngiliz mandasını savunmakta, emperyalizmden medet ummaktaydı
SADECE TÜRK ULUSUNA GÜVENDİ
Büyük Atatürk, bunların tümünü elinin tersiyle bir yana iterek, yalnız Türk ulusuna güvenerek ve yalnız ulusa dayanarak kurtuluş savaşını başlattı...
Atatürk, İstanbul aristokrasisinin “çarıklılar, şalvarlılar, kaba cahiller” diye aşağılayıp küçümsediği Anadolu’daki Türk Halkının bağımsızlık ve özgürlük aşkıyla yanan, tutsaklığı ve köleliği kabul etmeyen iman dolu ruhuna güvenerek, milletle birlikte düşmanı yendi ve muzaffer oldu...
“Milli Egemenlik, tam bağımsızlık, demokratik, laik ve modern, ekonomisi ve ordusu bağımsız ve güçlü çağdaş devlet, özgür ve kalkınmış modern bir Cumhuriyet ve iyi eğitilmiş bir toplum, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan aydın, kültürlü, komşuları ile ve kendi içinde barış içinde yaşayan hür bir halk,” O’nun ülküsüydü..
Ulusa güvenerek, çok çalışarak hepsini gerçekleştirdi ve bu yüce değerleri Türk Gençliğine emanet etti...
İşte 19 Mayıs’ın Türk gençliği açısından anlamı budur...
Her Türk genci, bu anlamlı günde, Atatürk’ü anarken, kendisine emanet edilen değerleri her koşulda koruma kararlılığını, azmini, bilincini, andını bir kez daha tazelemelidir...
Tabii, gençlik, öğretmenleri, anne-babaları onlara 19 Mayıs’ın bu anlamını, önemini ve değerini anlatmışsa, öğretmişse…
O nedenledir ki Atatürk, bu yolda öğretmenlere ve anne-babalara büyük görev ve sorumluluk düştüğünü her fırsatta dile getirmiştir…
KIBRIS TÜRK HALKI ATATÜRK’ÜN YOLUNDAN GİTTİ
Atatürk’ün çocukları olan Kıbrıs Türk Halkı olarak, biz de O’nun yolundan gitmeyi milli ülkü bildik...
Kıbrıs Türk Halkı, daha kurtuluş savaşı günlerinde, İngiliz sömürge yönetiminin tüm ağır baskılarına karşın, Atatürk ilke ve devrimleri ile Kurtuluş Savaşını veren Ulusunu örnek alarak, uzun yıllar süren soylu bir mücadele verdi...
Bu şanlı mücadelenin sonucu kendi egemen, bağımsız, özgür, demokratik, çağdaş ve modern devletini kurdu...
Ne var ki, aynen kurutuluş savaşı günlerinde olduğu gibi, emperyalist dış güçlerle içimizde devşirdikleri işbirlikçi gafil ve hainlerin, bu devleti ve egemenliği yok etme girişimleri hiç durmadı...
Özellikle, bağımsızlığımızı, egemenliğimizi, devletimizi, özgürlüğümüzü ortadan kaldırmayı ve bizi Rum hegemonyası ile AB mandasına sokmayı amaçlayan, dışarıdan büyük paralarla beslenen bu yıkıcı faaliyetler, KKTC ilanında sonra geçen son 35 yılda daha fazla yoğunlaştı....
Ne ki, bütün bu uğraşlar, Atatürk’ten aldığı ilhamla mücadele eden Kıbrıs Türk Halkının, devletini, egemenliğini, bağımsızlığını koruma kararlılığı karşısında akamete uğradı, uğramaya mahkumdur...
Sonuçta bugün bağımsız-egemen KKTC yaşıyor, 36 yılını dolduruyor ve sonsuza dek yaşamaya devam edecek...
Anavatanımıza ve devletimize yapılan yoğun saldırıları püskürtmek için verilen kavganın en ön safında, gücünü Atatürk’ten ve Kurtuluş Savaşımızdan alan Kuva-yı Milliyeciler yer aldı....
İleride bugünleri yazacak olan tarihçiler, bağımsızlık ve varoluş kavgamızın her safhasında Atatürk’ün gösterdiği yolda fikirsel ve eylemsel olarak bu soylu mücadeleye katılanlarla, emperyalist dış güçlerin işbirlikçiliğini yaparak bağımsız devleti yıkmaya soyunanların kimliklerini kaydedeceklerdir...
Tıpkı Kurtuluş Savaşımızın onurlu Atatürkçülerini ve işbirlikçi Ali Kemalleri yazdıkları gibi...
Kıbrıs Türk Halkı ve bu halkın kendi bağrından yarattığı Kuva-yı Milliyeciler, TMT’ciler, Atatürkçü Türk Gençliği, 19 Mayıs’tan, Büyük Atatürk’ten, Türk Ulusundan, Kurtuluş Savaşından aldığı ilhamla, bu soylu mücadeleyi sürdürmeye ve Kıbrıs’taki egemen Türk devletini kanının son damlasına kadar koruyup sonsuza dek yaşatmaya kararlıdır...
İşte, ben her 19 Mayıs’ta olduğu gibi, bugün de bunları düşünüp mücadele azmimi biledim.
- Sonsuza dek Anavatan ve büyük Türk Ulusu, sonsuza dek Atatürk, sonsuza dek KKTC, sonsuza dek Cumhuriyet, sonsuza dek egemenlik ve özgürlük…