Akıncı “garantörlüğün çağdışı” olduğu ve “AB içinde garantörlük olamayacağı” iddialarına niye yanıt vermiyor?
Rum-Yunan ikilisi, Türkiye’nin garantörlüğünün iptalini birinci hedef olarak belirlediği içindir ki, ille de “ Kıbrıs’ın Kuzeyi Türkiye’den önce AB’a üye olsun, garantörlük çağdışıdır, garantörlük kalksın” diyorlar da başka bir şey demiyorlar…
Akıncı’nın garantörlük konusunu pazarlık masasına koyması sonucu, Türk Halkının kabul etmeyeceğini bile bile, her gün “garantörlüğü asla kabul etmeyiz” demeye devam ediyorlar, bu yönde Meclis kararı da çıkardılar…Çıtayı sürekli yükseltecekler ve son anda da “tamam garantörlük hemen değil, 5 yıl sonra kalksın ama karşılığında siz de bir şeyler verin” diyecekler…
Müzakerelerin, Guterres belgesi temelinde başlamasını da bunun için istiyorlar…Çünkü O belgede “Garantörlüğün çağdışı ve sürdürülemez olduğu, yerine başka bir güvenlik sisteminin konması gerektiği” belirtiliyor…
Belli ki Akıncı’nın, Türkiye’ye, Meclise ve hükümete yaptığı bir emrivaki sonucu kabul etmesiyle Guterres belgesi çerçevesinde müzakereler yeniden başlayıp al-ver sürecine girildiğinde Rum yönetimi, garantörlüğün hemen, anlaşmanın imzalandığı anda iptali talebinden vazgeçecek ve güya büyük bir ödün vermiş, büyük bir iyi niyet ve uzlaşma örneği sergilemiş olacak, ama karşılığında da mevcut anlaşmanın BM ve AB garantisi ile genişletilmesini, tek yanlı müdahale hakkının iptalini, garantörlüğün sadece Kuzeyi kapsamasını ve en önemlisi, Kuzey’in de Türkiye’den önce AB’a girmesini ve Güzelyurt’un da taviz olarak verilmesini isteyeceklerdir…
Bunun karşılığında da Akıncı’nın içini boşalttığı, tek bir Türk’ün oyuna indirgediği sözde siyasi eşitliği kabul edeceklerdir…
Veya, karşılığında sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin devamını ve ek garantiler verilmesini talep edeceklerdir…
- “İki eyaletli çözüm mevcut Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında olsun, iki devletli yeni bir ortaklık devleti kurulması talebinden vaz geçin,” diyeceklerdir…
Ve, sanki büyük bir taviz vermişler gibi, Dünya da bize dönüp “bakın onlar büyük bir taviz verdi, artık siz de bunları kabul edin” diyecektir.…
Ve, bunun gerçekleşmesi halinde, Türkiye artık AB toprağına müdahale edemeyecektir, asker de bulunduramayacaktır, Kıbrıs’la bağı kopacaktır…
Esasen Guterres belgesinde bütün bunlar söylenmiştir ve Akıncı da Garantörlüğün iptalini öngören bu belgeyi kabul etmiştir
İşte kırmızı çizgimiz olan garantörlüğün, Meclis kararına rağmen pazarlık konusu yapılmasının bizi getirdiği tehlikeli ve zayıf nokta, ne yazık ki budur…
Yapılması gereken KKTC Meclisi’nin derhal geçmişte aldığı kararı yeniden teyit eden ve Garantörlüğün tartışma ve pazarlık konusu olmadığını vurgulayan bir karar alarak garantörlüğün masada pazarlık konusu yapılmasını önlemesidir…
Garantörlük asla “al-ver”e sokulmamalıdır…
“Bu kırmızı çizgimizdir, görüşmeyiz, tartışmayız” denmelidir…
EŞ ZAMANLI ÜYELİK DE ŞART
İkinci olarak Kuzey’in AB’a katılması ile Türkiye’nin tam üyeliğinin eş zamanlı gerçekleşmesinde ısrar edilmelidir…
Çünkü, Kuzeyin de “birleşik Kıbrıs” içinde Türkiye’nin tam üye olmadığı AB’a katılması demek, Garanti Anlaşması aynen korunsa bile, garantörlüğün fiilen işlemez hale getirilmesi demektir…
Garantörlük kalsa bile, Türk ordusu bir kez buradan çıktıktan sonra, şartların dayatması halinde 27 AB üyesini karşısına alarak AB topraklarına askeri müdahalede bulunması asla mümkün olmayacaktır…
Aksi bir yaklaşım, AB’ın seyirciliği önünde, Kıbrıs’ın 2. Girit olmasını sağlayacak süreci başlatacaktır.
15 YILDIR AB İÇİNDE GARANTÖRLÜK VAR
Bütün bunlar bir yana Türkiye zaten 15 yıldır AB içinde Kıbrıs’ın garantörüdür ve bir sorun da olmamıştır. Rum yönetimi 2004’de AB’a girerken Katılım Anlaşması ekinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin imzaladığı ve AB müktesebatına ters olmayan bütün uluslar arası anlaşmalar da yer almıştır ve bunlar da Katılım Anlaşması ile birlikte tek tek tüm AB üyesi ülkeler tarafından onaylanarak AB’NİN BİRİNCİL HUKUKU haline gelmiştir…
E, hani AB içinde garantörlük olmazdı?
15 Yıldır işte ne güzel olmuş, hiçbir sorun da çıkmamış…Rum yönetimi ve AB Garanti anlaşması ile ne güzel birlikte 15 yıldır yaşayıp gidiyor…
Kaldı ki, AB’ın temel direği Almanya da AB içinde, ABD, İngiltere, Fransa’nın hem garantörlüğü, hem de kontrolü altında…Ve Almanya’da binlerce yabancı asker de bu çerçevede bulunuyor…AB üyesi Kıbrıs’ta “yabancı asker olmaz” diyorlar ya, işte Almanya örneği , demek ki oluyor
NATO DA AB ÜLKELERİNİN GARANTÖRÜ
Bir başka örnek de NATO’nun AB üyesi ülkelerin garantörü olması ve birçok ülkede NATO askerlerinin bulunmasıdır…Eğer garantörlük çağdışı ise ve AB üyesi ülkelerde yabancı asker bulunamaz ise, nasıl oluyor da NATO AB ülkelerinin garantörü oluyor ve nasıl oluyor da ABD askerleri birçok AB ülkesinde bulunan NATO-ABD üslerinde görev yapıyor?…
Bütün bunlar bir yana, Rum yönetimi de zaman zaman “Türk garantörlüğü kalksın ama NATO garantörlüğü olsun….Çok uluslu garantörlük olsun, AB-BM garantörlüğü olsun” demiyor mu?
E hani AB üyesi ülkelerde garantörlük olmazdı, bu çağdışı olurdu?
Türk garantörlüğü çağdışı, ama NATO, AB-BM garantörlüğü çağdaş mı oluyor?
AKINCI’NIN BUNLARI SÖYLEMESİ GEREK
İşte, KKTC Cumhurbaşkanının yüksek sesle bunları her fırsatta görüştüğü tüm yabancı diplomatlara ve Rum yönetimine söylemesi gerekir.
Örneğin geçtiğimiz hafta Antalya’da yapılan Türk-Yunan Dışişleri Bakanları toplantısında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Yunan meslektaşının yüzüne “garantörlük çağdaş bir uygulamadır” demiştir..
Peki Akıncı’dan ses çıktı mı? Akıncı’nın buradan Yunan Dışişleri Bakanına yukarıda vurguladığım hususları içeren bir yanıt vermesi ve Türkiye’yi yalnız bırakmaması gerekmez miydi?
Yapmadı, yapmıyor, garantörlüğü ağzına bile almıyor, çünkü inanmıyor…
Akıncı, sadece MTG-Salamina maçı için 4 açıklama bir basın toplantısı yaptı, ancak kırmızı çizgimiz garantörlük için tek söz etmeye bile gerek görmedi
Bir de övünmeye gelince halkın hak ve çıkarlarını koruduğunu söylüyor…
Peh…
Akıncı ancak bir mahalle politikacısıdır dediğim zaman haksız mıyım?