Türkiye 27 Kasımda Libya ile Deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması imzaladı. İki devletin meclisleri bu anlaşmayı onaylayarak BM’ye bildirimde bulunuldu.
Türkiye-Libya deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasından sonra Rum-Yunan ikilisi ile AB-ABD yaygarayı kopardı.
Çünkü son 20 yılda Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdikleri Türkiye-KKTC ‘yi dışlama, haklarımızı gasp etme senaryoları-girişimleri-ittifakları tek vuruşla bozguna uğratıldı.
Şimdi bağırıyorlar..
- Türkiye, Kıbrıs, Meis ve Girit adalarının MEB haklarını yok sayarak uluslararası hukuku çiğnemiş.
Mavi Vatan Konseptinin yaratıcılarından Emekli amiral Cem Gürdeniz son yazısında, anlaşmanın uluslararası hukuka uygun olduğunu Uluslararası Adalet Divanı kararlarını örnek vererek ortaya koydu.
Amiral Gürdeniz bu safsatayı şu bilgilerle çürüttü :
“ Girit’in doğusunda 18,6 deniz mili uzunluğundaki ortak sınır, mavi vatanımıza yönelik emperyal saldırıya dur demiş, Libya’dan Yunanistan’ın gasp ettiği 39 bin km karelik bir alanın sahibine geri dönmesine neden olmuştur. Artık Libya’da hiç bir güç BM’nin tanıdığı Mutabakat Hükümetinin ülkeye kazandırdığı bu geniş alanı Yunanistan’a devretmeyecektir. Zira bu alan içinde çok zengin hidrokarbon kaynaklarının varlığı bilinmektedir. Bu şekilde Türkiye, sadece Yunanistan’ın değil AB’nin Yunanistan ve GKRY üzerinden Türkiye ve Libya’nın deniz alanlarına yönelik emperyalist tasarımlarını bozmuştur.
Kabaca 19 millik bir sınırı içeren bu anlaşma, Hakkaniyet; Coğrafyanın Üstünlüğü; Oransallık ve Kapatmama prensipleri ile tam uyum içindedir. Doğu Akdeniz’de karşılıklı kıyıları bulunan Türkiye ve Libya, hakkaniyet prensibine uygun olarak bu anlaşma ile deniz yetki alanlarını adil bir biçimde paylaşmış; coğrafyanın üstünlüğü prensibi çerçevesinde Anadolu ve Afrika ortay hattı kullanılmıştır. Dışişleri Bakanlığı 28 Kasım 2019’da Türk kıta sahanlığı/MEB sınırlandırma koordinatları haritasını net bir şekilde yayınlamıştır. Bu haritada 21 Eylül 2011 Türkiye KKTC Kıta Sahanlığı sınırlandırma anlaşması; Mısır-Türkiye ana kara arası ortay hat; 27 Kasım 2019 Türkiye - Libya KS/MEB sınırlandırma anlaşmasına referans verilmiş, sınırlandırmada Yunanistan’a ait adaların hiç birine kıta sahanlığı verilmemiştir. Bu çerçevede 1977 tarihli İngiltere-Fransa;1983 Gine-Gine Bissau;1982 Tunus-Libya;1992 Kanada-Fransa Saint Pierre & Miquelon; 1999 Eritre-Yemen; 2012 Bangladeş ve Myanmar Davaları ile 2009 Romanya ile Ukrayna arasında Karadeniz’deki deniz yetki alanlarının paylaşımına ilişkin uyuşmazlığa yönelik Uluslararası Adalet Divanı ve Hakem Mahkemeleri kararları emsal alınmıştır.
Bundan sonraki adım şüphesiz Türkiye’nin bu sınırları BM’ye deklare etmesi ve MEB ilanının gerçekleşmesidir. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin sadece Mısır ile 17 Şubat 2003 tarihli sınırlandırma anlaşmasını yaptıktan sonra 21 Mart 2003’den geçerli olmak üzere 2 Nisan 2004 tarihinde MEB ilan ettiğini hatırlatmak isterim.”
AKINCI NEREDE?
Rum-Yunan-AB-Mısır-İsrail kıyameti koparırken, Türkiye’ye destek vermesi gereken KKTC’nin Cumhurbaşkanı ise şu ana kadar tek kelimelik açıklama yapmadı.
Hükümetin Başbakanı ve Bakanları destek açıklamaları yaptılar ama bir Bakanlar Kurulu kararı ve bir Meclis kararı ile bu desteği Dünya kamuoyunun gözleri içine sokacak hiçbir adım atmadılar.
KKTC maalesef bugün büyük bir liderlik-önderlik sorunu yaşıyor.
Akıncı’nın tek derdi seçimi yeniden kazanmak ve emperyalist planlar çerçevesinde KKTC’yi ortadan kaldıracak, Türkiye’yi dışlayacak, Türkiye ile Kıbrıs’ın bağını koparacak bir federasyon kurmak...Halkımızı Ruma yama yapmak, Türk askerini adadan çıkarmak...
Milli meseleler hiç umurunda değil.
Türkiye ile kavga etmeyi “dik duruş” olarak takdim ederek oya tahvil etme derdinde.
Başbakan Ersin Tatar ve hükümeti ise maalesef sadece konuşuyor, milli meselelerde, Kıbrıs sorununda, görüşme sürecinde ve özelde Türkiye – Libya anlaşması konusunda Meclisi devreye sokmuyor, karar üretmiyor, hiçbir somut adım atmıyor... .
Devamla, devleti koruyucu yasaları da çıkarmıyor, işbirlikçi Rumcu medyaya her türlü devlet yardımını yapmaya devam ediyor, Türkiye-KKTC düşmanlarının kamu görevindeki avantajlı konumlarını sürdürüyor, Türkiye ile imzaladığı Protokolü bile uygulamıyor.
Sadece konuşuyor...
İnsan, bu tablo karşısında kahroluyor..
Kıbrıs Türk Halkı ihanet ve gaflet arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor.
Halk, bu ikilemi kırmak zorundadır.
Geçmişte bazı seçimlerde de hainlerle hırsızlar-rüşvetçiler-sahte milliyetçiler arasında seçim yapmaya zorlanmıştık.
Bu tür ikilemler artık kaderimiz olmamalı.
Halk, bu türden siyaset cambazlarını, şark politikacılarını siyasi arenadan temizlemeli...
Bu devlet, genç Cumhuriyetimiz, ancak, özü-sözü bir, gerçek milliyetçi, icraatçı, liderlik vasıflarına sahip ve işbirlikçilerle mücadeleden korkmayan, kararlı liderler öncülüğünde ilerleyebilir.