Avustralya’dan gelen mektup

Bugün köşemi Avustralya’da yaşayan kardeşimiz Hasan Özer’e bırakmak istiyorum. Hasan Özer, son gelişmeleri değerlendirdiği mektubunda, tarihte yaşadığımız deneyimlerin ve Rumların her zaman attıkları imzaları bir süre sonra çiğnemelerinin onlara güvenemeyeceğimizin kanıtı olduğunu belirtiyor..Bu nedenle Rum tarafı ile nasıl bir anlaşma yapılırsa yapılsın bu anlaşmanın onlar için “geçici bir merhale” olcağını ve 1963’de yaptıkları gibi, kendileri için en uygun zamanda bu anlaşmayı yok etmek için harekete geçeceklerini ortaya koyuyor…Bu gerçek ışığında çözümün mutlaka iki ayrı bağımsız devlet olması gerektiği üzerinde duruyor…

Hasan Özer’in mektubu şöyle:

***

"GEVŞEK FEDERASYON VEYA HERHANGİ BİR ÇÖZÜM RUMLAR İÇİN GEÇİCİ BİR ARA AŞAMADIR.. SONU YİNE SAVAŞTIR. KALICI ÇÖZÜM İKİ AYRI EGEMEN DEVLETTİR"

HASAN ÖZER
ARAŞTIRMACI-YAZAR

Sayın Sabahattin İsmail, Kıbrıs sorunu ile ilgili tarihi gerçekleri ortaya çıkaran yazılarınızı büyük bir takdirle okuyoruz. Böylece Rum propagandasının yaydığı bazı yalanların kamuoyunda yer etmesini önlemekle halkımıza büyük hizmet veriyorsunuz.
Bugün Kıbrıs sorunu yeni bir aşamaya girmek üzeredir. Yapılması beklenen görüşmelerde yeni bir yol haritası çizilmesi söz konusudur. Ortaya çıkardığınız ve vurguladığınız gerçekler bu görüşmelerde dikkate alınacak mı? Yoksa gerçek dışı Rum propaganda sloganları görüşmelere egemen mi olacak?
Biz Avustralya’nın Sydney kentinde yaşayan bir grup Kıbrıslı Türk’üz. Uzakta yaşamanın bazı avantajları vardır. Olayları daha tarafsız bir gözle değerlendirme olanağına sahip oluyoruz. Görüşlerimiz Kıbrısta yaşayan birçok kardeşimize şaşırtıcı ve kabul edilmez görünebilir. Buna rağmen öğrenmelerinde ve karşı karşıya olduğumuz tehlikeleri tartışmalarında yarar vardır. Bu nedenle yazımızın dağıtılmasını ve görüşlerimizin tartışılmasını sağlarsanız müteşekkir kalacağız.
Herhangi bir konuda doğru görüş sahibi olabilmek için tartışma konusu olaya tamamen tarafsız ve dürüst bir insanın gözlükleri ile bakmak önemlidir. Şu veya bu nedenle taraflardan birinden etkilenip peşin görüş sahibi olanlar veya çıkar sağlamayı düşünerek konuyu değerlendirenler sağlıklı bir kanıya varamazlar.
İsterseniz tamamen tarafsız ve dürüst bir insanın perspektifinden Kıbrıs sorununu değerlendirmeye çalışalım. Özellikle son öneriler ve gevşek federasyon görüşü üzerinde duralım.
Bir konuda doğru görüş sahibi olabilmek için önce sorununun esas kaynağını bulmak gerekir.
Tarafsız ve dürüst bir uzman Kıbrıs sorununun esas kaynağını araştırdığı zaman Kıbrıs’ta yaşayan iki halkın bir birinden oldukça farklı olduğunu görür. İncelediği zaman iki halkın fizik olarak bir birine benzediğini fakat karakter ve kültür olarak çok farklı olduğunu anlar.
Rumlar karakter ve kütür olarak Türklerden tamamen farklı hatta zıttırlar. Rumlar aşırı milliyetçi bir karaktere sahipken Türklerde bu özellikten eser yoktur.
Aşırı milliyetçi veya faşist olmanın özellikleri üzerinde durmamız gerekir. Bu halklar kendilerini diğer halklardan üstün görürler, sürekli olarak devletlerini genişletme ve zafer kazanma çabası içindedirler. Kıbrıs Rumlarında bu özellikler fazlasıyla vardır. Ayrıca bağlı oldukları din olan Ortodoksluk da onların faşist karakterlerini beslemektedir.
Araştırma yapan tarafsız kişiler görürler ki Kıbrıs Rumları, dünyanın en faşist halklarından biridir. Bu halk tereddüt etmeden katliam planları yapabilmekte, bundan asla pişmanlık duymamakta ve birlikte yaşadıkları halkları yok etmeyi bir hak olarak görmektedir. Yüzyıllarca birlikte yaşadıkları Girit Türklerini yok ettikleri gibi.
Faşist özellik açısından Rumları Sırplarla kıyaslamak mümkündür. Ciddi bir araştırmada Rumların Sırplardan da daha acımasız ve saldırgan oldukları ortaya çıkmaktadır. Sırplar Serebrenitsada ve diğer yerlerde katliam gerçekleştirirken Müslüman halkın yanında katliamları önleyecek ve onları koruyacak bir Anavatanları yoktu. Kıbrıs Türkleri bu açıdan çok şanslıdır. Geçmişte Kıbrısta Serebrenitsa benzeri katliamlar başladığı zaman Türk ordusu harekete geçmiş ve daha teşebbüs halinde iken katliamları durdurarak Kıbrıs Türk Halkının hayatta kalması sağlamıştır.
Tarafsız bir araştırmacı Kıbrıs Rumlarının ilginç bir özelliklerini daha fark eder. Bu halk tanıtım ve propagandaya çok önem vermektedir. Ayrıca faşizmin tüm dünyada bir kusur ve ayıp olarak algılandığının farkındadır. Bu nedenle sürekli olarak kendilerinin mağdur ve barışsever olarak göstermekte ve karşılarında yer alan Kıbrıs Türk halkını ise faşist ve işgalci olarak tanıtmaktadır. Diğer bir deyişle Rumlar kuzu postuna bürünmüş kurtturlar ve daha kötüsü sürekli olarak Türklerin kurt olduğunu söylemekte ve tüm dünyada böyle bir algı yaratmaya çalışmaktadırlar.
Kıbrıs tarihini inceleyenler Rum Yönetiminin 21 Aralık 1963 de illegal bir ordu kurarak Kıbrıs Türklerine saldırdığını ve Kıbrısın büyük bölümünü işgal ettiğini görürler. Amaçları Anayasal düzeni değiştirmek ve Kıbrıs Türklerini eşit bir halk olmaktan çıkarıp azınlık haline getirmekti. Türkiyenin her katliam girişimini son anda müdahale ederek durdurması nedeniyle amaçlarına ulaşamadılar. Kıbrıs Türklerini “enklav” denen küçük yerlerde yaşamak zorunda bıraktılar. Kıbrıs Türklerinin yaşadığı bölgeler Anayasaya uygun ve yasaldı. Rum Yönetiminin kontrol ettiği bölge ise illegal bir işgal bölgesi haline gelmişti.
Kıbrıs Rum Yönetiminin 1963 de işgal etmeye başladığı bölge 1974 kadar işgalinde kaldı. Rumlar 15 Temmuz 1974 de işgali tamamlayıp Yunanistan’la birleşme girişiminde bulundular. Buna karşı gerçekleşen Türk Barış Harekatına Rum Yönetimi silahlı direniş gösterdi. Uluslar arası hukuka göre Barış Hareketi faşist işgale karşı gerçekleşmiş son derece haklı bir harekattır. Bunun sonucunda Kuzey Kıbrıs özgür bir bölge haline gelmiştir.
21 Aralık 1963 de Rum Yönetiminin başlattığı faşist işgal bu gün de Kıbrısın Güneyinde devam etmektedir. Gerçekler böyle olduğu halde Türkler arasında Güneyin işgal altında illegal bir bölge olduğunu söyleyen yoktur. Aksine Rum propaganda örgütleri sürekli olarak Kuzeyin işgal altında olduğunu tekrarlamakta ve tüm dünyada gerçeğin tersi bir algı uyandırmaktadır.
Kıbrıs Rumlarının tanıtıma önem veren, faşist karakterine karşılık bir de Kıbrıs Türklerinin özelliklerine bakalım. Türk ulusu ve özellikle Kıbrıs Türkleri yüzyıllarca Kıbrısı yönetmiş olmalarına rağmen, kendilerini diğer halklardan üstün görmezler ve devletlerini asla genişletme çabası içinde değildirler. Onlar diğer halklarla eşit olmak isteyen ve özgürce yaşayacakları bir vatana sahip olmaktan başka isteği olmayan insanlardır. Kıbrıs Türkleri Rum faşizmine karşı direnen vatanseverlerdir. Buna rağmen tanıtıma önem vermeyen, haklarını savunamayan ve haklı iken haksız duruma düşen bir halktırlar. Yakında başlayacak müzakerelerde tehlike çanları çalmasının nedeni budur.
Kıbrıs Türkleri 1974’den sonra barış içinde yaşadıkları halde bunun barış olduğunu ve kalıcı olması gerektiğini anlamamışlardır ve anlatamamaktadırlar. 1974 de Türk ordusunun korumasında oluşan fiili durumun bozulması halinde başlarına nelerin geleceğini tahmin edemiyorlar.
Anlamıyorlar ki 1974 Barış Harekatı legal olmasının yanı sıra, Kıbrıs’a barış getiren, tüm dünyaya örnek olacak bir harekattır. Bu Harekatı dünyanın en insancıl liderlerinden Bülent Ecevit’in iradesi gerçekleştirmiştir. Türklerin yanı sıra Rumlara da barış ve özgürlük getirmiştir.
Fiilen gerçekleşen iki ayrı devlet sayesinde iki halk özgürce yaşama ve kendilerini geliştirme olanağına kavuşmuşlardır. Kıbrıs halkı tarihin hiçbir devrinde bu kadar refah içinde olmamıştır.
Bu gerçek ışığında iki devletli oluşumu titizlikle koruyacaklarına ve kalıcı hale getireceklerine, mevcut durumun değişmesi için yoğun çaba harcanmaktadır. Türk kesiminde Rumlarla tekrar karışık yaşamaya razı olanlar vardır. Bunun için hilkat garibesi bir federasyonu savunuyorlar ve bunun barış olacağını söylüyorlar. 1960 benzeri koşullara dönmeyi, hatta daha kötü koşullarda yaşamayı öngören bir federasyonun barış getireceğini zannetmektedirler.
Kıbrıs Rumlarının federasyon istemelerini normal karşılamak gerekir. Çünkü mevcut durumun devam etmesi Kuzeyi yitirmeleri anlamına gelecektir. Bunu kabul etmek onların faşist karakterine ters düşmektedir.
Son elli yılda Rumların faşist karakterlerinde en küçük bir değişiklik olmamıştır. Zaten bu mümkün de değildir. Çünkü bir halkın karakterini değişmesi için yüzyılların geçmesi gerekir. Bu sosyolojik bilimsel bir gerçektir. Rum faşizmi Kıbrıs’ı ele geçirmek için uzun süre mücadele etmeye kararlıdır.
Rum Yönetimi önce silahlı saldırılarla Kıbrıs Türk toplumunu yok etmeyi ve Kıbrıs’ı ikinci Girit haline getirmeyi denemiştir. 21 Aralık 1963 de başlayan bu saldırıları Anavatan Türkiye önlemiştir. 1974 Barış Harekatı ve savaştan sonra Türk Kolordusunun Kıbrısta konuşlanması, Rumların silahlı saldırılarına son vermiştir. Bu tarihten sonra Rumlar silahlı saldırılarla Kıbrıs’ı ele geçirme şansları kalmadığını anlamışlardır. Ancak amaçlarından vazgeçmiş de değildirler. Başka bir yöntemle aynı amaca ulaşmak istemektedirler.
1974 ü izleyen yıllarda Rumlar ilk şaşkınlık geçtikten sonra yeni bir yöntemle mücadele etmeye başladılar. Bu da soğuk savaş yöntemidir. Bu savaşı Batı ile Sovyetler arasında bir zamanlar mevcut soğuk savaşın benzeri olarak tanımlayabiliriz. Buna psikolojik savaş diyenler de vardır.
Araştırdığımız zaman görürüz ki Rumlar başlattıkları soğuk savaşla Türkiye’yi suçlu sandalyesine oturtmayı, Türkiye’ye uluslararası alanda baskı yapılmasını sağlamayı ve Kıbrıs’ı terk edecek adımlar atmak zorunda bırakmayı düşünmektedirler. Kıbrıs Türklerini ise aldatarak zaman içinde yok olacakları bir anlaşmaya razı etmeyi planlamaktadırlar.
1974 ü izleyen yıllarda Rum köşe yazarları niyetlerini açıkça ifade ediyorlardı. "Türkiye’yi sıcak savaşla mağlup edemeyiz. Fakat propaganda ve tanıtım savaşı ile mağlup edeceğiz. 1974 de yitirdiklerimizi geri alacağız" diye yazmaya başladılar. Rum Yönetimi bütçesi yapılırken Rum yazarlar “Tanıtıma ve propagandaya daha çok para ayıralım. Askeri harcamaların bir bölümünü propagandaya aktaralım. Varsın 3 tankımız eksik olsun. Onların parasıyla yapılacak propaganda daha etkili olacaktır " diye yazdılar. Onlara göre bu soğuk savaş son derece ciddi bir işti ve etkili olacaktı.
Rumlar, sadece devlet görevlileri değil tüm aydınları ile birlikte büyük bir hırsla propaganda savaşını yürütmeye başladılar. Propaganda sloganlarını Kıbrıs Türk halkının beynine işlemeye çalıştılar.