380 bin nüfusa 28 belediyenin kısır çelişkisi ile yüz yüze, Kıbrıs Türk toplumu.
Belediyelerin sayısının azaltılmasını her iktidar seçim öncesi propaganda kitapçıklarına süslü süslü kelimeler ile koyarken siyasi partilerin neredeyse tamamı, seçim sonrası ise belediyelerin azaltılması sözü, diğer her şey gibi unutulmakta., tüm seçilmişler tarafından.
Kıbrıs’ın kuzeyinde, belediye enflasyonu yaşanmakta.
Diğer her şey gibi belediyeler de birer statükoya dönmüş durumda.
Hizmet ve icraat fakiri belediyeler borç batağında çırpınırken, belediyecilik sadece ve sadece çöp toplamanın ötesine geçemiyor.
Elbette, yasaların çiğnendiği bile bile “kişilere” özel verilen inşaat ruhsatları hariç.
Kişiye özel bir yolu verilip sonrasında “sağır sultanı” rolüne bürünerek belediyecilik oynayan başkanlar ve meclis üyeleri de yok değil.
Elbette, sadece çöp toplayan belediyeler var ya da belediyeciliği sadece kentin çöpünün toplanması olarak gören belediyeler var diyerek de diğerlerine haksızlık yapmamak gerek.
Ancak her şeye rağmen bir gerçek var ki, belediye enflasyonunun yarattığı düzenin sonuna gelinmiş durumda.
Maliye bakanlığının belediyelere bir takım mali yükümlülükler getirmesi aslında durumun çok da iç açıcı olmadığının ve hiç vakit kaybetmeden yerel yönetimlerde reform yapmanın zorunluluğunu gözler önüne sermekte.
Eski belediye başkanlarına yönelik mali yükümlülüklerin belediyeler tarafından ödenmesine yönelik alınan karar aslında arkadan gelecek benzer diğer mali yükümlülüklerin bir habercisi.
Ve elbette, nüfusa oranla belediye sayısının fazlalığı ve böylesi bir yapının da popülist siyasete bir araç olarak yıllarca gelmiş geçmiş tüm iktidarlarca kullanılması sorunun başlangıç noktası.
Ve elbet, popülist siyasetin “bir şekilde hallederiz” yaklaşımı ile belediyelerin sorunlarına yaklaşmalarının da bir sonucu aslında bugün gelinen nokta.
Ve, gelinen noktada kaosun büyüyeceği ise gün gibi ortada.
Sorumlu ve suçlusu ise, popülist siyaset ve gelmiş geçmiş tüm iktidarlardan başkası değil.
Oy kaybetme korkusu ile bugüne kadar belediye sayısını azaltmaya cesaret edemeyen tüm seçilmişler, kaosun mimarı.
Ve bugün aslında, Kıbrıs’ın kuzeyinde “Devlet neden devlet” gibi olamadı sorusunun cevabını bulmak için belediyelere ve belediyelerin nasıl yönetildiğine bakmak yeterli.
380 bin nüfusa 28 belediye, bugün devletin neden devlet gibi yönetilemediğinin veya yönetilmediğinin aynası.
Ve seçilmişlerin tümü, aynaya bakma noktasında sürekli kaçmakta.
Tıpkı, devleti devlet gibi yönetmekten kaçtıkları gibi.
Yerel yönetimlerde reform yanında belediye sayısının azaltılması sonrasında hizmete dayalı gerçek belediyeciliğin ortaya konması ile değişime yönelik ilk adım atılabilir.
Gerçek belediyecilik devletin devlet gibi yönetilmesine de ilk cesur adımın atılması için bir başlangıç, bir ezber bozma olabilir.
Değişim yerel yönetimleri, siyasetin gölgesinden kurtararak özgürleştirme ile başlamalı.
Ve bugün, kaos’a doğru giden belediyeleri doğru bir dönüşüm ile gerçek belediyeciliğe kavuşmasının önündeki en büyük ve belki tek engel, popülist siyaset ve politikacılardan başkası değil.
Siyasetin popülizmin esaretinden kurtulması kadar belediye enflasyonun da artık sonunun gelmesi gerek.
Değişim ve dönüşüm yerel yönetimlerden başlamalı.