Büyük Devlet Adamı Ecevit’i anarken

Barış Harekatı’nın Başbakanı Bülent Ecevit’i, vefatının 12. Yıldönümünde bir kez daha saygıyla, minnetle anıyoruz..

O’nu şükranla, hasretle, vefa duygusuyla anarken, bir filim şeridi gibi gözümün önünden akıp giden 50 yıllık tarihi olayları, O’nun Kıbrıs Türk Halkı ve Türk Ulusu için göze aldığı riskleri, şairliğini, devlet adamlığını dile getirmemek olmaz..

O SIRADAN BİR POLİTİKACI DEĞİL, ATATÜRKÇÜ BİR DEVLET ADAMIYDI

Herkes politikacı olabilir, herkes siyaset yapabilir, ama herkes devlet adamı olamaz...

Atatürkçü bir Devlet adamı ile sıradan politikacı esnafının birbirinden farkı, birincisinin ulusal çıkarları kişisel, zümresel, ideolojik ve partisel çıkarların önünde tutarken, ikincisinin tam aksi yönde davranmasıdır...

Atatürkçü Devlet Adamı, ulusal bağımsızlık için, ulusal onur için, ulusun özgür ve egemen yaşaması için, demokrasi için, kendi siyasal geleceğini yok etme pahasına, gerekli kararları hiç tereddüt etmeden alan, bu bağlamda emperyalist dış baskılarla, içteki çıkar çevrelerine direnen, Atatürk devrimleri ile ilkelerini bir yaşam tarzı olarak benimseyen ve savunan kişidir....

Siyaseti kendisine ve yandaşlarına bir geçim ve istikbal kapısı olarak gören politikacı esnafının ise, ulusal çıkarlarmış, ulusun onuru imiş, bağımsızlık ve egemenlikmiş, Atatürk devrimleri ve ilkeleriymiş, hiç umurlarında değildir...

Onlar için varsa, yoksa kendilerinin, yandaşlarının, partilerinin, ideolojilerinin çıkarları ve siyasi gelecekleridir...

Bu uğurda, bir devleti, bir ulusu rezil rüzva etmeyi dahi göze alabilirler, teslimiyetçilikten yabancılar önünde diz çökmeye kadar her yola rahatlıkla başvurabilirler...

Bülent ECEVİT bu türden bir politikacı değil, kelimenin tam anlamı ile büyük bir ATATÜRKÇÜ DEVLET ADAMIYDI...

Zaten bu nedenledir ki, KARAOĞLAN yakıştırması ile Türk Ulusu onu bağrına basmıştı...

Zaten bu nedenledir ki, Türkiye’de ve yurt dışında muhalifleri bile ona her zaman büyük saygı duymuş ve ortaya koyduğu görüş, değerlendirme, öneri ve eleştirilere büyük değer vermişlerdir...

Ecevit’in bunca yıllık en üst düzeyde sorumlu siyasi yaşamında, hiç kimse O’nun boğazından tek kuruşluk haram para geçtiğini, tek kuruşluk haksız kazanç sağladığını, banka hesaplarına tek kuruşluk çalıntı para girdiğini söyleyemez, söylemiyor...

Zaten, O’nu, halkın gönlünde Karaoğlan yapan da, bu dürüstlüğü, yoksulun, fakir fukaranın yanında olan duruşu ve buna uygun sade, gösterişsiz yaşam tarzı, “ Su kullananın, toprak işleyenin” deyişinde özetlediği demokratik sol dünya görüşü, bağımsızlık ve egemenliğe ve toplumsal onura sahip çıkışı olmuştur...

ABD’YE KARŞI DURUŞU VE BARIŞ HAREKATI

Bülent Ecevit, Türkiye’de dış güçlerin provoke ettiği büyük bir kardeş kavgasına son vermek için 1971’de oluşturulan askeri yönetimin ardından, 1973 yılında, CHP-MSP koalisyonunun Başbakanı olarak iktidara geldi...

Önce CHP’de büyük Devlet Adamı İsmet İnönü’den görevi devralarak partiyi demokratik sol bir çizgiye oturttu...

Sonra, “ su kullananın, toprak işleyenin” sloganı ile, toprak ağalığına son vermek için büyük bir toprak reformu başlattı..

.Köylüyü güçlendirmek için ABD tarafından konan haşhaş üretimi yasağını takmayarak, devlet kontrolünde üretimi serbest bıraktı..

.Demokrasiyi geliştirmek için ardı ardına birçok reformcu yasalar çıkardı...

Sendikaların ve sivil toplumun örgütlenmesi önündeki yasakları kaldırdı...

Dış politikada ABD’den bağımsız ve 3. Dünya ülkeleri safında, çok yönlü dış politika çizgisi izlemeye başladı...

ABD’nin ECEVİT’in izlediği politikalardan rahatsızlığı artarken, bir anda gündeme 15 Temmuz Faşist Yunan Darbesi geldi...

Darbenin arkasında ABD vardı ve amacı, hem, kaşla göz arasında adayı Yunanistan’a bağlayarak, Atina’da iktidara getirdiği Yunan Cuntasını kahraman yapıp güçlendirmek, hem de, Kıbrıs’ı NATO üyesi Yunanistan’ın bir parçası yapmak suretiyle Sovyetler’in Doğu Akdeniz’de önünü kesmekti...

Kıbrıs Türk Halkı, bugün olduğu gibi, o gün de ABD’nin umurunda bile değildi...

Türkiye’nin güvenliği, ulusal onuru ve milli çıkarları, bugün olduğu gibi o gün de ABD’nin umurunda değildi...

Bu nedenle daha ilk anda “ bu bir Yunan güdümlü Enosis hareketidir, Türkiye buna izin vermeyecektir” diyen Bülent Ecevit’i durdurmak için her türlü baskıyı, tehdidi, şantajı yaptı..

Ne ki, Türkiye’de Başbakan olan kişi, baskı ve tehditlere pabuç bırakmayacak olan Bülent Ecevit’ti...

Ve, ABD ile İngiltere’nin tüm baskı ve tehditlerine direnerek 20 Temmuz 1974 sabahı Türk ordusunu adaya gönderdi, 44 yıldır devam eden sağlam barışın ve bir gün elbette imzalanacak olan iki egemen devlete dayalı bir barış anlaşmasının, fiziki, siyasi, sosyal, demografik, kültürel, ekonomik temellerini oluşturdu...

Bülent Ecevit, bir barış adamıydı...

Şairdi...

Eğer Rum-Yunan ordusu Enosisi önlemek ve barışı sağlamak için adaya gelen Türk ordusuna ateş açmasaydı, karşı ateş açılmayacaktı ve kimse ölmeyecekti...

Ecevit’in emri buydu, harekata “Barış Harekatı” adını koyan da oydu...

Ecevit, Barış Harekatı ile Kıbrıs Türk Halkının yeniden doğuşunu, özgürlüğünü, bağımsızlığını, egemenliğini, self-determinasyon hakkını özgürce kullanabileceği ve ekonomisini özgürce geliştirebileceği koşulları sağladı...

Kendi ayrı bölgesinde toplanarak kendi devletini kurmasına ve yönetmesine imkan yarattı...

Mutlak bir soykırımı ve enosisi, adanın Yunanistan’a ilhak edilerek bağımsızlığının ortadan kaldırılmasını, Rumlar arasında devam eden kardeş kavgasını önledi ve ekonomilerinin gelişmesini sağlayacak barış ortamını yarattı...

Bugün eğer Kuzeyde kendi devletimizde, kendi bayrağımızın ve yönetimimizin altında, barış ve huzur içinde özgür ve bağımsız olarak yaşıyorsak, bunu o günün hükümetine ve o hükümetin Başbakanı Bülent Ecevit ile Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan’a borçluyuz...

Bir düşünün, eğer o gün iktidarda ABD güdümlü bir Başbakan olsaydı, Barış Harekatı yapılabilir miydi, ENOSİS gerçekleşmez miydi? Kıbrıs Türk Halkı soykırımdan geçirilmez miydi? 2004’de Emperyalist güçler tarafından dayatılan Annan Planı gibi, Barış Harekatı’nın tüm kazanımlarını yok edecek bir teslimiyet planını kabul edenler, ABD’ye, AB’a karşı direnip Türk askerini Kıbrıs’a mı göndereceklerdi...?

Kıbrıs Türk Halkı, bu durumu değerlendirerek Bülent Ecevit’in büyüklüğünü, Devlet Adamı niteliklerini asla unutmamalı, asla vefasızlık göstermemelidir...O’nun anısını yaşatmak için daha çok caddeye ismi verilmeli ve Girne’nin Toroslara bakan uygun bir meydanına heykeli dikilmelidir...Çünkü Ecevit, gerçekten heykeli dikilecek, her bakımdan örnek alınacak bir insandır...

BİRÇOK KEZ KONUŞMA ONURUNA ERİŞTİM

Büyük insan Bülent Ecevit’le birçok kez konuşma onuruna eriştim. Bir keresinde Oran’daki evine gitmiş ve o sade, mütevazi evinde uzun bir söyleşi yapmıştım. 1983 yılında henüz siyasi yasaklıyken, Cuntanının hışmını göze alarak, Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu olarak onu KKTC’ye davet etmiş ve Saray Otel Balkonundan, Atatürk Meydanı’nı dolduran onbinlerce kişiye hitap etmesini, bir konferans vermesini sağlamış, onuruna bir de resepsiyon vermiştik...

O ziyaret sırasında çektirdiğimiz fotoğraflar albümümün en değerli ve onur veren hatırası olarak duruyor...

O’nunla son karşılaşmamız ise yanılmıyorsam 1995 yılında Başbakanlık Özel Kalem Müdürü iken KKTC’ye yaptığı ziyaret sırasında olmuştu...

Saray Hotel’de yediğimiz yemekten sonra aynı arabada Başbakanlığa gelmiş ve O’na, kitap haline getirdiğimiz, ancak kendisinde kalmayan 1983 Konferansı’nın kitaplarını kitaplığımdan vermiştim...

Bu arada Kıbrıs davasını geleceği konusunda bende derin izler bırakan analizlerini dinleme imkanım olmuştu: Kıbrıs sorununun 1974’de çözülmüş olduğunu ve bundan sonra ancak iki devletli Konfederal bir anlaşmanın olabileceğini söylüyordu...

O’nun o gün yaptığı bu değerlendirme, bugün için de aynen geçerliliğini koruyor..

Nitekim Rum lider Anastasiadis dahi bugün O’nun yıllarca önce dile getirdiği Konfederasyon tezini telaffuz etmeye başlamıştır…

O’nu asla unutmayacağız, unutmamalıyız, unutturmamalıyız....

Rahat uyu kurtarıcımız büyük insan, rahat uyu Atatürkçü büyük devlet adamı...

Bugün hasbelkader KKTC’nin Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamlarında oturan vefasızlar unutsa bile, Türk ulusu ve kopmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk Halkı, sana minnettardır, seni asla unutmayacaktır...

Bu bağlamda hergün en ilgisiz konularda bile açıklama yapan ama Ecevit için tek kelimelik açıklama yapmayı gereksiz göre Akıncı’yı, Erhürman’ı ve Meclis’in CTP’li Başkanını şiddetle kınıyorum. Tümünüze yazıklar olsun