Ülkemizde yolunda gitmeyen bazı durumlar karşısında tepkimizi: ‘’Sorma gir hanı.’’ Şeklinde tanımlayarak gösteriyoruz KKTC’yi.
Haksız da değiliz.
Giriş çıkış yolları belirli olan bir yarı-ada ülkesinde nasıl oluyor da yıllarca kaçak barındırabiliyoruz, bazen akıl sır almıyor.
Tanınmamışlığın dezavantajını avantaja dönüştürenlerin cenneti değil midir KKTC?
Farklı usulsüzlük kalemlerinin bilindiği halde bilmezlikten gelindiği bir ülke haline gelmemiş/getirilmemiş midir KKTC?
İşte bunlardan birisi de insan ticareti konusu.
Oldukça geniş, bir o kadar da hassas bir konu.
Dünyanın da baş edemediği bir konu.
İnsan ticareti nedir?
Avrupa Birliği Bilgi Merkezi’nin resmi internet sitesinde oldukça detaylı bilgiler paylaşılmış (https://www.abbilgi.eu/tr/insan-ticareti-nedir.html).
İnsan ticareti, günümüzde modern kölelik olarak tanımlanabilir ve temel insan haklarının ihlal edildiği ağır bir suçtur.
İnsan tacirleri finansal kazanımlar için savunmasız insanları kandırarak ya da zor kullanarak onları (özellikle) aşağıdaki iki yöntem çerçevesinde sömürmektedirler:
- Fuhuş / cinsel sömürü (vakaların %79’u)
- Zorla çalıştırma (vakaların %18’i, ancak bazı AB ülkelerinde bu oranda artış var)
- Daha az rastlanan sömürü çeşitleri arasında mağdurların dilenmeye zorlanmaları, organlarının çıkarılıp satılması da yer alır.
Peki ülkemizde ne türdeki insan ticaretleri söz konusu?
En sık görülen fuhuş-cinsel sömürü bizde de ilk sırada gibi görünüyor.
Ama buna güzel bir kulp da takılmış.
Ticareti yapılanlara ‘’dansçı kız’’ denilince böyle bir ticaret de ‘’yok hükmünde’’ oluveriyor!
Kadın milletvekillerimiz de bu yok hükmündeki insan ticareti karşısında yine ‘’yok hükmünde’’ oluveriyorlar!
Zorla çalıştırılmaları ise ne yazıktır ki iş kazalarında ortaya çıktığında öğreniyoruz.
Polis kayıtlarına geçen olaylar, sonrasında unutulup gidiyor…
Gururla söyleyebiliriz ki ‘’dilenmeye zorlanma’’ şeklinde bir insan ticareti yok ülkemizde. Olmasın da!
Ancak, organların satılması konusuna gelince, hali hazırda yürütülen bir soruşturmayı da hepimiz medyadan takip ediyoruz.
Gencecik kızların ve özellikle kız öğrencilerin yumurtalarının nasıl da bazı kolay kazanımlar uğruna satılabileceklerine şahit oluyoruz.
Kendi hemcinslerinin yine kendi hemcinsleri üzerinde yapılan ticaretleri öğrendikçe söyleyecek bir kelime bulamıyoruz.
Diğer taraftan, polis soruşturmasına da konu olan ancak ne hikmetse devamı getirilemeyen, Sağlık Bakanlığı’nda üst düzey yöneticilik yapmış bir kişinin de adının olduğu iddia edilmiş plasenta trafiğini de şöyle bir hatırlayıp geçiyoruz.
Yine meclisteki kadın milletvekillerimiz bu konuda da ‘’yok hükmünde’’ olmaya devam ediyorlar!
İnsan ticareti ile mücadele, insanlığın yine kendisi ile sınavıdır.
Bu sınavı başarması, sermayenin gölgesinde iken pek de kolay görünmüyor.
Kolay ve sıcak para kazanmanın yollarından biri olan insan ticareti, ülkemiz içerisinde de bazılarının ‘’örtülü’’ gelir kaynaklarından biri olmaya devam ediyor.
İnsan ticareti karşısında ‘’bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’ diyen ‘’yok hükmündekiler’’ mecliste var olduğu sürece de, bu örtülü ticaretin birilerinin iştahlarını kabartmaya devam etmesi de kaçınılmaz oluyor…