Kıyıda köşede bir konu.
Hayat türlü sürprizlerle dolu.
Gün gelip de, belki benim, belki de bu yazıyı okuyan herhangi birimizin, bu evlerden birisinin misafiri olmak zorunda kalmayacağının garantisini kimse veremez.
Dolayısıyla, varlıklarını inkar etmediğimiz, ancak neredeyse sağlık sisteminde yok saydığımız bir konu, özel bakım evleri konusu…
Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda çalışması bile yok.
Kaç özel bakım evi var, burada misafir edilenlerin kaçı yaşlı, kaçı bakıma muhtaç veya hasta, kaçının rehabilitasyona ihtiyacı var belirsiz.
Hangi koşullarda yaşadıkları konusu bile gündemde değil.
Yaşadıkları odalara, sadece işletme sahipleri ve çalışanları, bir de kısıtlı bir şekilde aileler ve doktorları girebiliyor.
Gerisi muamma değerli okurlar… Gerçek bu!
Peki ya acil sağlık ihtiyaç durumunda, bu özel bakım evlerindeki sistem nasıl işliyor?
Bu konu, tamamen işletmenin insiyatifinde.
Bazı özel bakım evlerindeki misafirlerin her sağlık sorunu için doktora başvurulmuyor. Yeri geliyor, sahipleri veya çalışanlar, kendi tecrübeleri ile tedavilerini düzenleyebiliyorlar.
Evet, yanlış anlamadınız.
Tedavi planlaması, duruma göre yapılıyor.
Uyutmak için neler yapıldığını tahmin etmek ise hiç güç değil!
Durum çok acilse, malum, Devlet Hastanesi’nin ambulansı çağrılıyor hemen.
Eğer çok acil değilse, kendi iletişimde oldukları kamu doktorları var. Onlar aranıp, telefonla tedavi yönlendirmeleri yapılıyor.
Peki, bu hastaların özel doktorları yok mu? Var evet. Genellikle de o özel doktorlar, hastaların daimi doktorlar ise, ailelerin de talebi ile, onlarla bağlantı kuruyorlar. Eğer aile ısrar etmezse, yine kamu doktorları ile iletişime devam ediyorlar.
Peki sistem neden böyle?
Çünkü, bazı özel bakım evlerinin sağlıkla ilgili sorunları çözme noktasında, yazılı olmasa da, alışılagelmiş bir kurgu var. Bu kurgunun göbeğinde de, her taşın altından çıkan bazı kamu doktorları var.
Parselleme meselesi değerli okurlar.
Kazan kazan ilişkisi üzerine kurulmuş bir sistem.
Özel bakım merkezi işletmecisi, sürekli iletişimde bulunabileceği bir kamu doktoru ayarlamış ise, hastalarının acil bir sağlık durumu söz konusu olduğunda, derhal devlet hastanesinin devreye girmesi bu sayede sağlanabiliyor. Acile giden hasta için, ‘’şu doktorun hastası idi’’ denilebiliyor bu sayede!
Tabii, o kamu doktoru için de böyle bir sistemin içerisinde olmak, ek gelir kapısı olarak değerlendiriliyor her zamanki gibi.
Aralarında yazılı bir sözleşme yok, devletin görevlendirmesi de yok.
Tamamen duygusal!
Hani demişti ya geçenlerde Sayın Sağlık Bakanı’mız, Karpaz’a gönderecek doktor bulamıyoruz, kimse gitmek istemiyor diye.
Ama gelin görün ki, özel bakım evlerinin yükümü sırtlamak (!) isteyen bazı kamu doktorlarımız, hiç gocunmadan, hayrına (!) bunu yapıyor. Eğer Sağlık Bakanlığı’nın görevlendirmesi ile olsaydı bu, yaparlar mıydı dersiniz? Hiç ama hiç zannetmem.
‘’Ne var ki bunda?’’ diyenler çıkabilir. Çok şey var aslında. Çünkü, özel bakım evlerindeki hastaların bakımları aksıyor, rehabilitasyonları neredeyse hiç yapılamıyor, sağlık takipleri ise ciddi anlamda aksıyor.
Özel bakım evleri konusu, devletin şefkat elinin uzanmasını, Sağlık Bakanlığı’nın devreye girmesini bekliyor!
Konu, raflarda tozlanmaya devam ededursun, oraların sakinleri ise, yaşamlarının en hassas dönemlerinde, belki de son demlerinde, ‘’özel’’ adı altında, ‘’sıradan’’ bile olmayan bir sistemin köşesinde, kaderine terk edilmiş bir şekilde son gözyaşlarını içlerine akıtıyor…
Dr. H. İlker İpekdal
İletişim: 0542-8529899