Yazmaktan utanıyoruz, defalarca yaşatmaktan utanmayan siyaset kurumunun aktörlerine inat.
Ne acıdır ki gelenek haline gelmiştir.
Her Adli yıl açılış töreninde Yüksek Mahkeme Başkanlarının konuşmalarında tekrarlanan, üzerine basılan ve dikkat çekilen sorunlar yanında, Yargının en tepesinden yapılan tüm uyarılar Devlet protokol erkanının konuşmalarının gölgesinde kalır ve bir sonraki Adli yıl açılışına kadar rafa kaldırılır.
Adli yıl açılışlarında Yüksek Mahkeme başkanları tarafından üstüne basa basa vurgulanan, belirtilen sorunlar ve yapılan eleştiriler alt alta yazılırsa Yargı’nın sorunlarına ve ihtiyaçlarına dair senelerdir bir arpa boyu yol alınmadığı ortaya çıkar.
Çünkü ve ne acıdır ki, bugüne kadar değişen pek bir şey olmamış ve hiçbir şeye kulak asmamıştır Hükümet edenler.
Her Adli yıl açılışında Yargının sorunları, artan ceza davaları ve nedenleri, uzayan davalar, Mahkemelerin fiziki altyapı sorunları ve insan gücü yetersizliğine dair ortaya konan tespitlere dair de ne yazık ki herhangi bir ilerleme sağlanmış değil.
Geç gelen “Adaletin de Adalet olmadığı” tartışılırken son kale Yargı’nın uyarıları ve kendisi için adalet arama çabasını Hükümetler dikkate almıyor.
Günü kurtarma ve koltuğu koruma gailesi ile kendi gününü kurtaran, vizyonsuz, geleceği inşa etme yerine üretmeyen ve popülizmin hayat tarzından öte vicdanın en büyük düşmanı olarak karaktere yerleştiği bir siyasi yapının Devlet yönetimine egemen olduğu, üretmeyen ve protokol konuşmalarının ötesine geçemeyen politikacıların yapamadıklarından dolayı Yargı bugün çözümlenemeyen sorunlar ile boğuşmakta ve görevini yasalardan, toplumsal hak ve özgürlüklerine dair ilkelerinden, adalet ile hukuktan yana ortaya koyduğu sarsılmaz bir irade ile sürdürebilmenin kavgasını veriyor
Ancak her Adli yıl açılışında dikkat çekilen sorunların artık ara dönemlerde de dile getirilmesi ise yargı kurumunun yaşadığı sorunlar karşısında dayanma gücünün kalmadığının da bir mesajı niteliğinde.
Her adli yıl açılışında dikkat çekilen sorunlar, yapılan uyarılar, ortaya konan kamu ve toplumsal hakları koruyan yapıcı eleştiriler yanında Yargının kendi içinde yaşadığı fiziki altyapı, insan gücü yetersizlikleri ile Hakim ve Savcı kadrolarında gelenek ile gençleşme arasında ortaya çıkan boşluk gibi tüm sorunlar karşısında Yasama gücünü elinde tutanların, seçim ile halk iradesini Meclis çatısı altında temsil edenlerin hala sessiz kalmalarının son kalenin de duvarlarında yankılanan sessiz bir çığlığı da büyütmeye başladığını ispatı aslında Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Şefik’in açıklamaları.
Yargı’nın en tepesinden yıllardır yapılan uyarılara ve sorunlarına dair kayıtsızlık tahammül sınırları aşmış durumda.
Kıbrıs Türkü’nün en çok güvendiği kurumlar arasında yer alan yargıdaki eksiklikler yıllardır dile getirilmesine rağmen hükümet edenlerin sorunlara çözüm bulmaması adalet bekçilerine karşı siyaset kurumunun seçilenleri tarafından uygulanan adaletsizliğin de bir göstergesi değil de nedir?
Devlet geleneğine yakışır bir duruş ve tüm kararlılığı ile uyarıyor Yüksek Mahkeme Başkanı:
“Bu yükü artık çekemiyoruz.”
Çocuklarımızın geleceği için, tıpkı dedeleri ve ataları gibi bu topraklara inanmaya devam etmeleri ve sahip çıkmaları için, bu toprakları vatan bilmeye devam etmeleri için son kale Yargı’nın sesine kulak vermek, Hükümeti ve muhalefeti ile birlikte siyaset kurumunun aktörlerinin sorumluluğundan öte kutsal bir görev olmalı.
Hükümet ve muhalefete son çağrıdır;
Kiminiz vatan kiminiz memleket dediğiniz bu topraklara zerre kadar inancınız varsa eğer bu sese kulak verin.