Tıpkı 2004 yılında olduğu gibi.
Kıbrıs Türk sol’u 2004 ve sonrasındaki süreci kendi iç tutarlığı temelinde bugünlere getirdi.
Ne kadar başarılı veya başarısız olduğu, kim ve hangi merkezlerin Kıbrıs politikaları ile paralellik gösterdi tarih gereken değeri verecektir elbet ancak Kıbrıs Türk solu içerisinde, Kıbrıs sorununda anavatan Türkiye ve KKTC Cumhurbaşkanlığının iradesi ile başlayan yeni döneme dair kendisine yeni rol bulma gayesi ile oyunda ikinci perdeyi başlatma yönünde kırılmalar, kıpırdanmalar ve yeni bir şeyleri denemelerin ayak sesleri cılız da olsa duyulmaya başlandı.
Ve ikinci perde için hazırlıklar sürerken AB Hibe Destek Ekibi programları adı altında çevre, kadın hakları, göçmenler, mülteciler ve diğer konu başlıklarına 200 bin euro altında hibe verilirken “Kıbrıs’ın Kuzeyinde Daha Güçlü ! Özgür ! ve Etik! Gazeteciliğin” oluşmasına ise 28 milyon 952 bin 496 euro’nun Avrupa Birliği tarafından ayrılmasının resmi internet siteleri olan tcceugrantsupport.eu/tr/ uzantısında ilan edilmesi ise herhalde sadece bir rastlantı olmasa gerek.
Ve tıpkı 2004’te olduğu gibi belli ki mutfakta pişirilen bir şeyler var.
Ve sorgulanması gereken ise Devletin varlığına sahip çıkanların hırslarına yenilerek UBP kurultayına müdahale oldu algısı yaratarak mutfakta pişirilen aş’a tuz biber ekmesinin de anlaşılır ve kabul edilir bir yanı yok.
Her ne kadar inkar edilse de bir gerçek var ki demokrasi ve iradeye saygı mitingleri adı ile düzenlenen toplumsal nabız yoklamaya yönelik organizasyonlar, 2004 yılında gelişen siyasal ve toplumsal olayların ikinci perdesi gibi kokmakta.
2004 sürecinden farklı olarak bu sefer sorgulanması gereken farklı bir şey ise toplumsal nabzı yoklamaya yönelik denemelere Kıbrıs Türk sağı içerisinden de kah siyasi intikam kah koltuk hırsı ile destek olan aktörlerin perde gerisinde oyunda yer alması.
Ve Kıbrıs sorununa dair yeni bir dönem başlarken Kıbrıs Türk solu’nun yeni döneme dair rol kapma, toplumsal nabzı yoklama gayretleri ve Kıbrıs Türk sağı içerisindeki akıl tutulmaları karşısında ikinci perde 2004’ün aksine bu kez Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ortaya koyduğu ortak irade ile KKTC’nin 37nci kuruluş yıldönümünde tüm dünyaya ilan edilmiş durumda.
Kıbrıs sorununun çözümüne en fazla yaklaşıldığı dönem olan Crans-Montana sürecinin yine Rum tarafının masadan kaçması ile başarısızlıkla sonuçlandığını da tüm dünya kabul etmekte.
Kıbrıs sorununda artık anavatan Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının daha fazla Rum tarafını ve Avrupa Birliği’ni beklemeyeceği yeni bir dönemin başladığı tüm dünyaya ilan edilirken bugüne kadar da uzlaşmaz tarafın Rum tarafı olduğu artık dünya devletleri tarafından kabul edilmesi yeni dönemin ayırt edici özelliği olma durumunda.
KKTC’nin 37nci kuruluş yıldönümünde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından iki devletli iki bölgeli bir çözüm modelinin artık masada olduğunun da tüm dünyaya deklare edilmiş olması ise Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik yeni dönemin başlamış olduğunun en büyük göstergesi.
Adil ve kalıcı sürdürülebilir yeni bir ortaklığın anahtarının güçlü KKTC ve teminatının ise anavatan Türkiye’nin garantörlüğünün olduğu bugün Kıbrıs Türk’ü tarafından daha iyi anlaşılmakta.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Doğu Akdeniz, Maraş açılımı ve daha güçlü KKTC’ye dair dünyaya verdiği mesajlar ile birlikte Kıbrıs Türk’ü bugün geleceğe daha güven içerisinde bakmakta.
Mutfakta pişirilen her şey ile Kıbrıs Türk solu ve bazı sağ aktörlerin akıl tutulmalarına inat, geçmişe ihanet etmeden yeni ve güçlü bir gelecek kurmak için ;
SEN ÇOK YAŞA CUMHURİYET.