GARANTİLER KALKMALI Kİ, RAHAT DAYAK YİYELİM

İlkokula gidiyordum.

Aynı sırada oturduğum bir arkadaşımla aynı kıza sevdalanmıştık(!)…

Önce sıralarımızı ayırdık sonra da birbirimize düşman (!) olduk.

O zengin ve iri yarı idi. Bense yakışıklı. Kız ikimizi de avucunda oynatıyordu.

Bir gün okulun arkasında top oynarken rakibimle kavgaya tutuştuk. Ben elime geçirdiğim sopa ile kendimi korumaya almıştım. O ısrarla sopayı bırakmamı istiyor ve bir şey yapmayacağını söylüyordu. Yanımızda kavga meraklısı diğer çocuklar da ısrarla sopayı bırakmamı, bir şey olursa kendilerinin müdahale edeceklerini söylüyorlardı.

Sopayı bırakmamla iri yarı rakibimin üzerime çullanması bir oldu. İyi dayak yemiştim.

Garantiler konusu ne zaman gündeme gelse ve Rumlar garantilerin kalkmasını istese aklıma hayatımda yediğim o ilk ve tek dayak olayı aklıma gelir.

Hade ben çocuktum. “Madem bana saldırmayacaksın. Niye elimdeki sopayı bırakmamamı istiyorsun?” diye sormak aklıma gelmemişti.

Ya sevgili Cumhurbaşkanım Akıncı’nın aklına niye gelmiyor şu soruyu sormak, “Be kardeşim. Madem geçmişten ders aldınız. Pişmansınız. Garantilerle alıp veremediğiniz ne?”

Hatırlarsanız, Rumlar Garantiler konusunu en güçlü şekilde 19 Şubat 2010’da dile getirip kendi Meclislerinde “Garantilerin Kalkması” yönünde karar almışlardı. KKTC Cumhuriyet Meclisi ise, 24 Şubat 2010’da Meclis kararı alarak, Türkiye’nin Garantörlüğünden vazgeçilemeyeceğini ilan etmişti.

Bu karar ortada iken Sayın Akıncı’nın seçilir seçilmez sözcü olarak atadığı Barış Burcu; “Garantiler bizim için tabu değildir” diyiverdi ilk demecinde.

O kapıyı aralayınca aradan sızan Rum tarafı boş durur mu? “Garantiler kalkmazsa çözüm olmaz” demeye başladılar.

Şimdi “NATO ve AB Garantileri olur mu?” diye tartışıyorlar. İçimizdeki Truva atları da balıklama daldılar bu seçeneklere.

Ah, ne olur birazcık tarih okusaydınız

Bu oyun Girit’te de oynanmıştı beyler.

Rumlar tıpkı Kıbrıs gibi Girit’i de Yunanistan’a bağlamak için defalarca isyan edttiler. Osmanlı ne zaman Girit’e müdahale etmeye kalksa karşısında İngiltere, Fransa ve Rusya’yı buluyordu.

Bu devletlerin desteği ile 1866 yılında Girit Rumları bir kez daha ayaklandılar. Avrupalı devletler, Osmanlı’ya Girit meselesinin bir Avrupa sorunu olduğu yönünde ültimatom verdiler…

Avrupa’nın büyük ülkelerinin desteğine güvenen Girit Rumları Yunanistan’dan aldıkları güçle 16 Ağustos 1866 gecesi Selino ilçesinde yaşayan binlerce Türk’ü katlettiler.

Batılı ülkelerin hiç birisi kılını bile kıpırdatmadı.

Bu esnada Girit’de 16 tabur askeri bulunan Osmanlı, Avrupalı devletlerin müdahalesinden çekindiği için olaylara müdahale edemedi.

Ada’daki isyanın önünü alamayan Osmanlı, Batılı devletlerinde baskısı ile Haleba Mukavelenamesini yayınladı. Buna göre; Ada’da 80 üyeli bir Meclis açılacaktı. Bu meclisin 49 üyesi Hıristiyan,31 üyesi de Türklerden oluşacaktı. Rum bölgelerini Rum kaymakamlar yönetecekti

Adayı yönetecek Vali, Rumlar ve Türkler arasında dönüşümlü olarak seçilecekti. Vali, Rum olduğunda muavini Türk, Türk olduğunda ise muavini Rum olacaktı.

Tutmadı tabii. Aynen 1960’ta Kıbrıs’ta olduğu gibi Türklere verilen bu haklar kağıt üzerinde kaldı.

Bugün Girit’te tek bir Türk kalmadı. Dünya bunların nereye kaybolduğu ile hiç ilgilenmedi.

Girit, 13 Ekim 1912’de tamamen Yunanistan’a bağlandığında Ada’daki ilk Yunan İsyanın üzerinden 142 yıl geçmişti.

Şimdi bize aynı oyunu tekrar oynamak istiyorlar.

Haydi, ben çocuktum. Kandırıldım ve dayak yedim.

Peki ya siz