MASADA KAYBETMEK BU MİLLETİN KADERİ Mİ?
Müzakereler konusunda ciddi endişelerimiz var…
Sayın Akıncı görüşmelerde sürekli taviz verdiği halde, Rum tarafının uzlaşmaz tavrı devam ediyor. Ne yazık ki bizim verdiğimiz tavizler masada aynen kalıyor ve bir sonraki müzakere sürecinde verdiğimiz noktadan görüşmeler başlatılıyor ve daha fazla tavize zorlanıyoruz.
Sayın Talat, Rumlara “Çapraz Oy” tavizini vermiş ve böylece Kıbrıs Türk tarafında seçilecek olan Cumhurbaşkanının, Rumların da hoşuna gidecek birisinin olmasını garantilemek istemişti. Güya bunun karşılığında “Dönüşümlü Başkanlık” tavizi almıştı. Rumlar çapraz oyu çantaya koydu ve dönüşümlü başkanlıktan vaz geçti.
Sayın Akıncı ise daha ilk günden “Garantiler bizim için tabu değildir” diyerek Garantiler konusunu tartışmaya açtı. Arkasından Rumları ikna edebilmek için Türkiye’nin garantörlüğünün sadece Kuzey’de etkili olmasını önderdi. Güney üzerinden Türkiye’nin garantörlüğünü kaldırmayı garanti altına alan Rumlar, daha fazla taviz koparmak için “Hayır. Türkiye’nin garantörlüğü tamamen kalkmalı. Ada’da tek bir Türk askerinin kalmasını kabul edemeyiz” diyorlar.
Akıncı, sadece Garantörlükle ilgili konularda taviz vermedi. Nüfusu 4’e 1 oranına bağlayarak bu topluma en büyük kazığı attı. Nüfusumuzun gerçekte ne olduğunu bilemediğimiz, için bu 220 bin rakamına kimler giriyor bilemiyoruz. İddia edildiği gibi KKTC’de yaşayan ve KKTC Kimliği taşıyan herkes bu rakamın içinde ise yurt dışında yaşayan ve cebinde KKTC Kimliği taşıyan on binlerce insan ne olacak?
Akıncı’nın bu halka attığı en büyük kazık ise dört özgürlükleri kabul etmesidir. Dört özgürlüğü kabul ettikten ve yaptığınız anlaşmanın AB Birincil Hukuku olması iddiasından vaz geçtikten sonra daha neyi konuşup neyin pazarlığını yapıyorsunuz?
Siz AB’ye girdikten ve AB müktesebatını kabul ettikten sonra hangi hakla, hangi iç hukuk düzenlemesi ile bir Rum’un Kuzeyde mal almasını, yerleşmesini, dolaşmasını ve çalışmasını engelleyebilirsiniz ki?
Hep söylüyoruz; Toplumlararası görüşmelerde verdiğiniz tavizi bir daha geri alamazsınız. Rahmetli Denktaş, Türkiye’nin baskısı ile Guellar belgesini ve o belgede %29 toprak oranını kabul etmişti. O taviz bütünlüklü ve geniş kapsamlı bir anlaşmanın parçası idi. Rumlar o belgeyi red ettiler. Ama %29 hep masada kaldı. Şimdi %25’e düşürmeye çalışıyorlar.
YDH olarak bu endişelerimizi Sayın Cumhurbaşkanına iletmek için defalarca randevu istedik. En sonunda Sayın Müsteşarını devreye soktuk. Yine randevu alamadık. Bu sebeple endişelerimizi köy gezilerinde halka anlatırken, ayrıca sesimizi Ankara’ya da duyurmak istedik.
YDH Başkanlık Divanı olarak, hafta başında Türk Parlamenterler Birliğinin davetine uyarak Ankara’ya gittik. Orada birçok kişi ile görüşttük.
Kıbrıs işlerinden de sorumlu Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş ile konuşurken özellikle müzakerelerde tarafların üzerinde anlaştıklarını açıkladıkları nüfus konusunu anlatırken Ona dedim ki; “Sayın Bakanım, 220.000 kişilik nüfusun içinde kimler var bilmiyoruz. Bu rakama sadece Kıbrıs’ta yaşayanlar dahil olacaksa yurt dışında yaşayan on binlerce kök Kıbrıslı ne olacak. Mesela siz kök Kıbrıslı bir aileden geliyorsunuz ve KKTC Kimlik kartınız var. Bunlar ne olacak. 1960’da nüfus ve güç paylaşımı 1/3 iken şimdi ne sebeple 1/4 üzerinde anlaşıldı?”
Tuğrul Türkeş, üzerinde taşıdığı sıfat dolayısı ile fazla konuşmadı ve bahsettiğimiz konularda fikir beyan etmekten kaçındı. Ama söylediği bir cümle çok önemli idi; “Bazıları Türkiye’nin kendini Kıbrıs’tan koparacak bir anlaşmaya imza atacağını sanıyor. Bunun olmayacağını herkes görecek”
Tıpkı Talat gibi belki de Sayın Akıncı da çözüm arayışında başarısız olacak ve O da “Rumlar ellerinden gelse nefes almamıza bile izin vermeyecekler. Daha ne yapayım. Saray önünde kendimi mi asayım” diyecek. Ama verdiği tavizleri geri almak mümkün olmayacak.
Masada kaybetmek, böyle bir şey işte.