Ülke siyasetine ve Devlet yönetimine yön veren kanaat önderlerinin tek ortak yanı nedir diye sorsalar icraat ve hizmet kısırlığı demek çok da yanlış olmaz.

Böyle düşünmek ise insafsızlık ve acımasızlık hiç olmaz.

Gün geçmiyor ki, süslü kelimeler ile günün anlam ve önemine dair yüksek telden açıklamalar ile sosyal medya ve basın üzerinde yeni bir yarışa girilmesin.

İcraat ve hizmet de ise, süslü kelimelerin urubu zerresi kadar yoklar.

Bakanlar ve Bakanlık hayali kuranlar, milletvekilleri ile milletvekili olma hayali ile yanıp tutuşanlar, kendilerini seçilmiş olmaktan öte Bakan olarak görenler, çok Başkanlı siyasi partiler içerisindeki herkes, bireysel ve toplumsal sorunlar ile dünyaya dair sorunlara dikkat çekmek için evrensel temelde kabul gören günleri beklemeyi görev edinmişler.

 “…her şeyden sen anlarsın, her şeyi sen bilirsin, peki peki anladık..” güftesi ve fotoğrafı sürekli vitrinde.

Hiç mi değişmez plak , hiç mi değişmez vitrin fotoğrafı ve kaderi değişmez mi hiç, bir toplumun.

Uyanmalı Kıbrıs Türk’ü ve anlamaktan fazlasını yapmalı.

Plağı da kaderini de değiştirecek olan, slogan siyasetçilerine pabuç bırakmayacak olanın kendisini olduğunu anlamalı artık, Kıbrıs Türk’ü.

Medya ve gazetelere de resti çekmeli, Kıbrıs Türk’ü.

Sayfaları doldurmak adına prim vermemeli artık Kıbrıs Türk basını, sloganlar ve özel günler üzerinden siyaset yapanlara.

Ve bilmeli ki Kıbrıs Türk’ü, sloganlar ve süslü açıklamalar ile siyaset yaptığını, ülkeye hizmet ettiğini zannedenlerden başkası değildir, bu topraklara da , Devlete de, geçmiş ve geleceğimize de en büyük zararı verenlerin, onlar olduğunu.

Geçmişi sömürmek ve geleceği de umut kapısı yapmak en iyi becerdikleri iş.

Çevre gününde en büyük çevreci, 8 Mart da en büyük kadın hakları savunucusu, milli günlerde en büyük Atatürkçü, AB gününde en büyük barış savunucusu, çocuk hakları gününde en büyük hak koruyucusu, turizm gününde en büyük turizmci, trafik haftasında en iyi sürücü, şehitlerimizi anma gününde en büyük milliyetçi, barış gününde en büyük ilerici ve barış savunucusu, 23 Nisan’da en sevimli çocuk, 19 Mayıs’ta en umutlu genç, yaşlılar gününde en yaşlı onlar, engelliler gününde en duyarlı yine hep ayni yüzler…

Ama icraat ve hizmet yok, sorunlara kalıcı çözüm yok.

Engellilerin sorunları ile ilgili  atılan adım yok, kadın ve çocuk haklarının iyileştirilmesine yönelik düzenleme yok, trafik güvenliği ve çevreyi korumaya yönelik adım atan yok, ilaç alamayan kanser hastalarına Kanser gününde pembe kurdele takıp uzun boylu açıklama yapmanın ötesine geçen yok, sabah uyandığında bugün hangi proje ve hizmet dosyası üzerinde çalışmalı diye düşünen hiç yok.

Bugün ne günü diye sorarsın, patlatırsın açıklamayı, arasın gazete patronunun “aman ha ön sayfaya koy” diye rica edersin, sonrası Allah kerim, geride kalanın da canı çıksın.

Bu mudur Kıbrıs Türk’ünün hak ettiği, bu mudur bu topraklara layık olan?

Şimdinin vekili de ayni , onların peşinden gelenler de ayni.

Yok değişen bir şey.

Nasıl olacak o halde?

Koskocaman bir belirsizlik.

Ve insan daha az kızmaya başlıyor, Devleti yerden yere vurup da AB’ye bir an önce girme hayalleri peşinde koşanlara.

Ve daha çok da kızıyor insan, slogan siyasetçilerine.

Ve bir tarih, bir Devlet de böyle değersizleştirilir, nasıl iyi yönetilmezi de daha iyi kavramaya başlıyor, insan olan.

Ayna da daha belirgin bakmaya başlıyor, suçluluk ve vicdan azabı ile yanan gözler.

İmdat çığlıkları yüreği aşmaya başlıyor.

Çaresizliğe mahkum olduğuna inanmak ise slogan siyasetçilerinin en büyük silahı olarak yüreği esir alıyor.

Ve sen Kıbrıs Türk’ü, usanmadın mı bu kadar uzun süren esaretten, bıkmadın mı ayni şarkıyı dinlemekten, hiç mi çaresiz değilim, size ise asla muhtaç değilim diye bağırmak istemedin mi?

Yoksa o özel günlerde “ne güzel konuştu be o, bu, şu diyerek, ne güzel söyledin be çocuk diyerek” günü geçirmek mi daha çok hoşuna gidiyor?

Ve artık tartışılan hiçbir şeyin de ne sağı ne solu kalmıştır.

Yaşanacak ve var olacak bir memlekete dair yüreğinde zerre kadar bir kıpırtı varsa, artık uyan ve ayağa kalk. Artık yeter demek bu kadar mı zor yoksa bu kadar mı sana çektirilen esaret alışkanlık oldu ruhunda?

Kalk ki, sloganlar son bulsun, slogan siyasetçileri de utanmadan, arlanmadan artık sokakta, aklında ve yüreğinde şımarıkça gezmesin, gezemesin.