Türk edebiyatının önde gelen hiciv ustası, yazar ve şairlerinden Neyzen Tevfik, Aziz Nesin ve Can Yücel mezarlarında rahat olmadıkları kesin.
Nedeni ise “Tellioğlu” ve “Seferoğlu” * misali Hükümet kurma sürecinde Hükümetsiz kalan ve Hükümetçilik oynayan siyasi partilerin Kıbrıs Türk toplumuna yaşattıklarını göremedikleri için.
Yaşasalardı eğer, aralarından biri mutlaka “Seferoğlu Hükümet” ve Tellioğlu Muhalefet” diye başlık atardı kıssadan hissesine.
Hükümetçilik oyunları gölgesinde yaşananlar tam bir kara mizah ve traji komedya.
Ve Kıbrıs Türk’ü izlerken komedyayı, ağlanacak haline artık gülmüyor, gülemiyor.
Umudunu yitiren toplumların geleceğe dair umutları ile birlikte sevinçlerini de kaybettikleri tezini doğrularcasına, kısır bir polemikten başkası değil yaşananlar.
Kıbrıs Türküne yaşatılanlar siyaset kurumuna ve temsilcilerinin Devlet adamlığına yakışmıyor.
Varsa yoksa anlamsız polemikler, anlamsız siyasi meydan okumalar, üst perdeden dolaylı politik tehditler.
Yok farkı hiçbirinin diğerinden.
Tufan Erhürman, Kudret Özersay, ErhanArıklı, Cemal Özyiğit, Fikri Ataoğlu ve gölgede Serdar Denktaş hiç mi utanır bir yanınız yok.
Ulusal Birlik Partisi keza öyle.
Kurultay sürecini yüzüne gözüne bulaştıran yılların partisi böyle mi yönetilmeli, bunlara mı emanet edilmeli diye hayıflanıyor insan olan.
Ve kızmadan da edemiyor; “ne koltukmuş be” diye.
Fildişi kulelerde birbirlerine hadlerini bildirmek ! en iyi ve tek yaptıkları iş aslında.
“Küçük kasaba politikacıları” dili ile sürdürdükleri polemik siyasetinin toplumsal sorunlara çözüm bulamayacak olmasından öte bir diğer sonucu ise, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden de, Avrupa Birliği’nden de, Türkiye’den de Kıbrıs Türkü’ne karşı güven ve saygı erozyonun artacak olmasından başka bir şey değil.
Siyaset kurumunun temsilcilerinin sürdürdükleri siyaset anlayışının sonuçlarından belki de en önemli diğer ikisi, Kıbrıslı Türklerin, Devlet ile tüm resmi kurumlara karşı aidiyet duygusunun azalması, diğeri ise sorunları çözmesi gereken siyaset kurumuna karşı duyulan toplumsal inançsızlık.
Siyasi partilerin arasında bitip tükenmek bilmeyen polemikler ile yaşananlar, Fransız iktisatçı ve maliyeci Jean Monnet’in siyasi literatüre giren "bir politikacının amacı sürekli iktidar olmaktır. Bu çaba ona çoğu zaman sorun çözme görevini unutturur" meşhur sözünü Kıbrıs Türkü’ne bir kez daha acı acı hatırlatmakta.
Ve böylesi bir olağanüstü durumda bile çözüm üretmek yerine sorun büyüten eylemsiz ve duyarsız bir siyaset kurumu, ABD eski başkanlarından Ronald Reagan’ın “siyasetin en eski ikinci meslek olduğu iddia edilir….” cümlesi ile başlayan ünlü açıklamasını da belleklere çağırmakta.
Ve ne yazık ki Kıbrıslı Türk politikacıların tek derdi sadece ve sadece hükümet olmak.
Bütçeyi konuşan ve düşünen yok, hayat pahalılığı ile mutfaktaki yangını düşünen yok, asgari ücret ile hayat kavgasını sürdüren insanımızı düşünen yok.
Varsa yoksa Hükümet olmak ve koltuk sevdası.
Batsın sizin koltuk sevdanız da Hükümetçilik oyununuz da demeden edemiyor vicdanı olan.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası başlayan yeni ve olumlu havayı el birliği ile tüketmeye başladınız.
Seçimlerde halktan aldıkları oy oranlarına bakmadan konuşan mı bu memleketin kaderini değiştirecek yoksa genel başkan olma hayal ve hırsı ile AKEL’e bile malzeme vererek KKTC’nin içişlerine laf söyletenler mi yeni bir gelecek kuracak?
Ve böylesi bir olağanüstü durumda bile çözüm üretmek yerine sorun büyüten eylemsiz ve duyarsız bir siyaset kurumu, ABD eski başkanlarından Ronald Reagan’ın “siyasetin en eski ikinci meslek olduğu iddia edilir….” cümlesi ile başlayan ünlü açıklamasını da belleklere çağırmakta.
Kıbrıs Türkünü böylesi bir dönemde “Hükümetsiz” bırakma kimsenin harcı da haddi de olmamalı.
Ve belki de Kıbrıs Türk’ünün ihtiyacı olan tek şey, “hakiki bir Tosun Paşa.”
Çünkü siz geride kalan diğerleri koltuk d-sevdanızdan başak bir şey düşünmeyecek kadar bu toplumu ve vatan topraklarını seviyorsunuz.
*Tellioğlu ve Seferoğlu : Türk sinemasının kült komedi filmlerinden “Tosun Paşa” filminin ana kahramanı iki aile.