Zafer, Türkiye’nin Alnına Yazılmış Değişmez Bir Kaderdir
Yrd. Doç. Dr. Güven ARIKLI
Türklerde yüzyıllar öncesinden gelen ve ‘Yeni Yıl’ veya ‘Yeni başlangıç’ anlamı da taşıyan Nevruz, aynı zamanda Türkmen, Kürt, Azeri, Afgan, İran, Arnavut, Gürcü, Tacik, Özbek ve Kırgızlar tarafından da doğanın uyanışı ve baharın müjdecisi olarak coşkuyla kutlanmaktadır.
Tarihi kaynaklara bakıldığında bu etkinliğin Asya kaynaklı olduğu, zaman içinde Anadolu’ya kadar yayıldığı görülmüştür.
Ne yazık ki günümüzde “Nevruz Kutlamaları” adına yapılan bazı etkinlikler, çıkar gruplarının sahneye çıkmasıyla farklı amaçlar güdülerek provoke edilmek istenmektedir.
Türkiye üzerinde oynanmak istenen oyunlara, bir süredir Nevruz kutlamaları da eklenmiş, bu kutlamalarda siyasi amaçlı anlamlar ve semboller öne çıkarılarak Türk-Kürt kardeşliği konusunda “ayrımcı” düşünceler ortaya atılmıştır.
Son zamanlarda beyni yıkanmış kişilerle gerçekleştirilen sivil ve masum insanların katledilmesine yol açan bombalama olaylarının arkasında kimler olduğu bilinmektedir.
Dünyanın emperyalist güç odaklarının bir süredir Orta-Doğu coğrafyasında yürüttükleri bölme, ayrıştırma, yönetme projeleri, bu bölgeyi ateş topuna çevirmiş, bu ateşe benzin dökenler ise çıkan yangını uzaktan seyretmektedir.
Avrupa ülkeleri, “Birlikten kuvvet doğar” ata sözünden de anlaşıldığı gibi, halen 28 ülkeyi kapsayan Avrupa Birliği’ni oluşturarak ortak hareket ederken, Orta-Doğu’da yakılan ateşin Anadolu’ya da sıçraması konusunda yapılan oyunlar bozulmaya mahkumdur.
Adeta bir mozaikler ülkesi olan Türkiye’de Osmanlı’dan bu yana Anadolu’da kardeşçe yaşamış, aynı ekmeği paylaşmış, kız alıp vermiş, kaynaşmış birbiriyle kenetlenmiş bir halk vardır.
Alt kimlik ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile devleti için canını vermekten kaçınmayan bu halk, şeytani fısıltılarla, vesveselerle parçalanamayacak kadar sağlam bir bütünü oluşturmaktadır.
Türkiye Başbakan Yardımcısı ve Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Bakan Tuğrul Türkeş’in de dediği gibi “Ait olduğumuz etnik ve kültürel gruplar, Yüce Rabbimizin takdirinin bir neticesidir”
Her insan, dünyaya bir melek olarak gelmekte, yaşadığı bölgedeki kimliğe zaman içinde bürünmekte, daha sonrasında aklı ve vicdanını kullanarak kendine bir yol çizmektedir.
Aslolan, bu dünyada ve yaşanılan topraklarda insani değerlerden uzaklaşmadan, kimseye zarar vermeden kardeşçe yaşamaktır.
Bu kardeşlik bağı, aynı kaderi yaşayarak paylaşmayı da getirmiş, Çanakkale’de sadece Türkler değil, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut, Abhaz, Pomak hatta Yahudiler de bu siperde vatan için can vermiştir.
Bu savaşta, müslüman ve kardeş olarak bildiğimiz Araplar’ın yer almaması ise apayrı bir konudur.
Türkiye Cumhuriyeti, hiç bir ayrım yapmadan bu ülkenin nüfusunu oluşturan tüm etnik kökenli vatandaşlarını kucaklarken, bu gerçeği ortadan kaldırmaya yeltenenleri daha önce olduğu gibi yine saf dışı bırakacaktır.
Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Zafer, Türkiye’nin alnına yazılmış, değişmez bir kaderdir.