KKTC’nin 30. Yıldönümünü kutlamaya hazırlanıyoruz.

KKTC, yaşayan Türk Cumhuriyetleri içerisinde en yaşlı ikinci devlet olma gururunu taşıyor.

Üstelik bu Devleti kan bedeli ödeyerek kurma şerefi de Kıbrıs Türküne ait.

Ne varki bu Devletin 31. Yıldönümünü kutlayıp kutlayamayacağımızı bilemiyoruz.

Görüşmeler olumlu neticelenirse önümüzdeki bahar aylarında referandum olması kuvvetle muhtemel çünkü.

Türkiye kaynaklı haberlerde, Kıbrıs görüşmelerinde artık sona gelindiği ve bu seferde bir anlaşma olmaması halinde, Türk Dışişlerinin KKTC’nin tanınması da dahil çeşitli alternatifleri gündeme getireceği konuşuluyor.

“Tayvan Modeli” veya “Tanınmış KKTC” modeli. Görüşmelerin çıkmaza girmesi veya referandumda yeni BM paketinin red edilmesi halinde gündeme gelecek iki alternatif. .

Bizim için bu iki modelden en ideali ve şereflisi, elbetteki “Tanınmış KKTC”..

Peki KKTC’nin tanınması mümkün olabilir mi?

KKTC’nin tanınması söz konusu olduğunda Rum ve Yunanlılardan önce içimizdeki bazı çevreler, içlerindeki bütün kin ve öfkeyi kusarak bu Devletin BM kararları ortada olduğu sürece asla tanınamayacağını söyler ve “KKTC’nin Tanınmasını isteyen çevreler”e şiddetle itiraz ederler.

Bu kesimlere göre KKTC’nin ilanı da gayrı yasaldır. Uluslararası hukuka aykırıdır.

Şurası bilinmelidir ki Uluslararası Hukuk denilen şey; güçlü devletleri bağlamayan, fakat zayıf devletlere karşı uygulanan, adaletten uzak, siyasi mülahazalarla dolu kurallar bütünüdür.

KKTC’nin tanınmasını imkansız gören bu çevreler BM’yi ve BM kararlarını oldukça ciddiye almaktadırlar.

BM güvenlik konseyinin Kıbrıs’la ilgili kararlarının özellikle 541–550 sayılı olanlarının hukuk bilimi içinde etkili olup olmadığı. BM’nin kuruluşundan beri kaç kez aldığı ve bu kararların KKTC dışında uygulanıp uygulanmadığı, egemen devletlerin yeni kurulan devletleri tanıma veya tanımama iradesine bağlayıcı etkisinin olup olmadığı iyice incelenmesi gereken konulardır..

Kıbrıs’la ilgili BM Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi kararları incelendiğinde; kararlar arasında hiçbir insicamın bulunmadığı, aksine çok derin ve birbirine fevkalade aykırı kararların olduğu açıkça görülür. Keza, 541 ve 550 sayılı kararlar da, o güne, 13 Şubat 1975 tarihine kadar verilen kararların tamamına aykırı ve çelişkilidir.

Esas itibarıyla,BM Güvenlik Konseyinin böyle bir karar alma hak ve yetkisi yoktur. İzlenen süreç ve belirli aşamalarda uygulanan usul ve esaslar, örneğin Londra-Zürih ve Garanti Antlaşması, 1960 Kıbrıs Anayasası ve 1974 EOKA isyanı ve mukabil olarak “uluslar arası kabul görmüş antlaşmalara dayanılarak” yapılan Barış Harekâtı, bütünüyle “meşru ve yasal bir hak’ın” kullanımından ibarettir. Şu hale nazaran anılan kararlar hukuka aykırı, yanlı ve siyasidir.

BM’nin Bağımsızlığını ilan eden Devletlere karşı izlediği tutum tam bir çifte standart abidesidir.

Mesela; Makedonya 1991'de bağımsızlık ilan etti. Yunanlılar, kendilerine ait gördükleri ad ve simgelerin kullanıldığı bahanesiyle ilâna itiraz ederek bu ülkeyi

tanımadı..Sırf bu yüzden BM, bu ülkeye geçici olarak 'Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti' (FYROM) adını takmak zorunda kaldı.

Neticede: BM ve Amerika dâhil egemen devletler Yunanistan’ı kale almadılar ve yeni kurulan devlet ilân edildiği biçimde tanındı.

Kosova, BM’nin 1999 yılında aldığı 1244 sayılı kararına rağmen bağımsızlığını ilan etti ve şu ana kadar 70 cıvarında ülke tarafından tanındı.

Peki, BM’nin 550 sayılı kararına rağmen KKTC niye tanınmasın?

Yoksa biz Kosovalılar kadar bağımsızlık sevdalısı değilmiyiz acaba..