Biz haftalardan beridir “Sağda Birlik” konusunu işliyoruz ya...

Bakıyorum birilerinin ağzının suyu fena halde akıyor.

Yazılarımızı ve saf düşüncelerimizi birileri yanlış tefsir ediyor.

Bakın efendiler!

DP-UG bu seçimlerin birinci Partisi olacaktır elbette. Buna şüphemiz yok.

En kötü ihtimalle de anahtar parti ve her halukarda iktidar ortağı olacaktır.

DP-UG içerisinde benim gibi “Sağda Birlik” arzusu içinde olan geniş bir kesim olduğu gibi bu fikre soğuk bakan bir çok kişi de var.

Bu bir ideal.

Ama, uğrunda ölünecek leyla da değil.

Günün sonunda UBP burnundan kıl aldırmayacaksa, DP-UG de kendi çıkarlarına göre davranmak zorundadır. O zamanda kimsenin “Niye Sağda birlik olmuyorsunuz da CTP’yi iktidara taşıyorsunuz..” diye bir suçlama yapma hakkı kalmayacaktır.

Kimse, özellikle UBP’de ki arkadaşlar ve UBP’ye tetikçilik yapanlar kendilerini kaf dağında görmemeli.

“Sağda Birlik” düşüncesi, bir çaresizliğin ürünü değildir. Milli menfaatlerin ve yüksek çıkarların gereğidir..

Bu birlikteliğin olabilmesi için, her iki Parti üst düzey yöneticilerinin günü geldiğinde fedakarlığa hazır olmaları gerekiyor.

Parti içi muhalefete “Kucaklama” adı altında bir Genel Sekreterlik makamını dahi vermeyip, Partisini tam ortadan ikiye ayıran Sayın Küçük’ün böyle bir fedakarlık yapıp yapmayacağı ciddi bir soru işaretidir.

DP-UG, geçmişte hem CTP’den hem de UBP’den büyük kazık yedi.

“Hangi kazık daha büyüktü?” sorusu beni hep düşündürür.

CTP, KKTC’nin en eski Partisi olmasına rağmen hep aşırı uç, Devlet ve Milli Dava düşmanı olarak görüldü yıllarca. CTP’liler, itildi kakıldı ve ezildi uzunca bir dönem...

Onu iktidar ortağı yaparak, toplumdaki ve en önemlisi Anavatan üzerindeki olumsuz CTP imajının yıkılmasına DP vesile olmuştu.

CTP, daha sonra da bir kaç kez daha DP’nin sayesinde iktidara geldi ve tabanı iktidar nimetlerini yaşadı.

Günün sonunda CTP, DP’ye teşekkürlerini ÖRP vakası ile bildirdi. Bir gece, deniz aşırı güçlerin de yardımı ile satlık bir kaç Milletvekiline ÖRP isimli Parti kurduruldu ve DP kapının önüne konuldu.

“CTP ve ÖRP vakası” denilince “Akrep-Kurbağa” hikayesini hatırlarım hep...

Bilmeyenler için bir daha anlatalım.

“Akrep bir gün yiyecek ararken bir nehrin kenarına gelmiş. Karşıya geçecek bir yol bulamamış bir türlü. Bu sırada suda bir kurbağa görmüş. Kurbağaya kendisini karşıya geçirip geçiremeyeceğini sormuş. Kurbağa: "Sen beni sokarsın!" diyerek, kabul etmemiş.

Akrep, kurbağaya söz vermiş onu sokmayacağına dair. Kurbağa da: "O halde çık sırtıma seni karşıya geçireyim" demiş. Akrep kurbağanın sırtına çıkmış, nehrin yarısına geliklerinde, akrep dayanamayıp kurbağayı sokmuş. Kurbağa son anlarında akrebe sormuş:

- Hani beni sokmayacağına dair söz vermiştin! Şimdi ben ölüyorum, ben ölünce sen de boğularak öleceksin!

Akrep de mahçup bir şekilde karşılık vermiş:

- Ne yapayım kurbağa kardeş? Benim huyum bu!”

UBP’nin DP’ye yaptığını ise yarın anlatalım.





ERHAN ARIKLI