Anavatanimiz Türkiye, “Laiklik” ilkesini Batı’dan ithal etti.

Ama bunu Batıdaki şekli ile uygulamak yerine kendi şartlarına uydurdu.

Laiklik ilkesi; Batı’da din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması iken, Türkiye’de devletin din kurumunu kontrol altına alması ve yönetmesi şeklinde anlaşıldı ve uygulandı.

Türkiye’nin birçok hastalıklı yapısını ithal ettiğimiz gibi bizde KKTC’yi kurarken Laiklik anlayışını ve uygulamasını Batıda olduğu şekli ile değil Türkiye’de olduğu şekli ile kabul ettik.

Oysa yanıbaşımızdaki Güney Kıbrıs’ta, Laiklik ilkesi batıdaki gibi uygulanmakta Devlet ve Kilise birbirinden ayrılmış durumdaydı.

Bizde KKTC’yi kurarken Din İşlerini devletten ayırabilir, Dini amaçlarla kurulmuş Vakıfları ve bu Vakıfların gelirini Din İşlerinin idamesi için tahsis edebilir, böylece Batıdaki manada gerçek bir Laikliği ülkemizde de uygulayabilirdik.

Oysa bunu yapmadık. Din İşlerini Devletin sıradan bir kurumu, Vakıfları ise siyasilerin yemliği haline getirdik. Böylece Laiklik ilkesini yerle bir ettik.

Elektirik parası ödenmediği için mabedlerinin elektiriğini kesen tek ülke olarak tarihe geçtik.

Din İşleri Dairesini ve Din Görevlilerini yıllarca üvey evlat muamalesine tabi tuttuk...

Din İşleri Dairesinin başına 7 kişiden oluşan bir Vakıflar İdaresi Yönetim Kurulu tayin ettik.

Hiç unutmam bir seçim dönemi Camilerimize imam alınacaktı. İmtihanı da bu Vakıflar Mütevelli heyeti yapacaktı.

Yalnız bir aksilik vardı. İmamların imtihanını yapacak bu arkadaşların hiç birisi Fatiha suresini bile bilmiyordu. Havadan sudan sorularla güya imtihan yapıldı. Zaten alınacak olan isimler siyasi partilerce belirlenmişti. Çevresinde içkici, kumarcı bilinen kişiler bile partizanca imam olarak camilerde görevlendirilmişti.

Okullarımızda Din Dersleri seçmeli idi. Eğitim Bakanlığı inatla tek bir Din Dersi öğretmeni için münhal ilan etmiyordu. Dersleri ise Din Bilgisi öğretmeni olmadığı için Sosyal Bilgiler öğretmenleri veriyordu genellikle.

Yabancı dille eğitim yapan İlahiyat Koleji düşüncesi hayalden de öteyedi..

Tabii Din adına ne varsa karşı çıkan bir kesim oldukça etkili idi Kıbrıs Türk kamuoyunda.

“Peki, Din Eğitimi ve İlahiyatlar bizde hala daha tartışılırken Laik Batıdaki uygulama neydi?” derseniz, müsaade edin anlatalım.

Avrupa Birliği ülkelerindeki din eğitimi ile ilgili uygulamalardaki ortak noktaları şöyle özetleyebiliriz:

1.Tüm Avrupa ülkelerinde Dini amaçlı özel okul açma imkânı vardır ve bu özel okulların çoğunluğu dinî kuruluşlara yani Kiliselere bağlı okullardır. Bu okullardan mezun olanlar sadece papaz olmaz. İstediği Üniversiteye girebilir.

2. Tüm Avrupa Ülkelerinde Özel okul statüsünde olan Kilise okullarının tamamına yakını devlet yardımı alır.

3. Kilise okullarında din dersi zorunlu olmasının yanında, tüm öğretim dinî bir atmosfer içinde yapılır.

4. Devlet okullarında, din öğretimindeki yaklaşımlara göre Avrupa Birliği ülkelerinde şu üç model uygulanmaktadır.

a. Mezhebe/dine dayalı din öğretimi yaklaşımını uygulayan ülkeler: Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg, Norveç.

b. Mezhepler üstü din öğretimi yaklaşımını uygulayan ülkeler: Danimarka, İngiltere, İsveç, Yunanistan.

c. Devlet okullarında din dersine yer vermeyen tek ülke Fransa’dır. Ancak Fransa’nın Alsace-Moselle bölgesinde devlet okullarında din dersleri vardır.

5. Mezhebe dayalı din öğretimi uygulayan ülkelerde din derslerinin adı ilgili dinin adı ile anılmaktadır. Katolik din dersi, Protestan din dersi gibi.

6. Mezhebe dayalı din derslerinin programlarını belirlemede ve öğretmen atamalarında mutlaka ilgili dinin temsilcisi kurumdan onay alınır.

7. Mezhepler üstü din derslerinin programlarını devlet kendisi yapar.

8. Din derslerini okutan öğretmenlerin maaşlarını devlet öder.

9. Mezhepler üstü yaklaşımla din dersi verilen ülkelerde, din dersleri ülkenin ya da bölgenin özelliğine göre, çoğunluğun mensup olduğu din ya da mezhep ağırlıklı olarak okutulur.

Umarım artık Din ve Dini kurumlar ülkemizde tartışılan bir konu olmaktan çıkar.




ERHAN ARIKLI