Biz ne zaman “KKTC tanınmalıdır” desek karşımızdaki koro, papağan gibi aynı sözlerle karşımıza çıkar ve akıllarınca bizimle alay ederler.
Onlara göre; KKTC’nin tanınması mümkün değildir. Çünkü başta BM kararları olmak üzere Uluslararası Hukuk buna müsaade etmez. Kıbrıs Türklerinin bu açık hava hapishanesinden tek kurtuluş yolu KKTC’den vazgeçmesi ve Rumlarla anlaşarak bir Federasyon kurmasıdır...
Ve yine onlara göre; KKTC, barışın önündeki en büyük engeldir. Bu korsan devlet, bu ceberut devlet yıkılmalıdır.
Dünyayı bir türlü anlamak istemeyen ve önlerini görmekten aciz bu insanlara, bir türlü “Uluslararası Hukuk denilen şeyin sadece zayıf devletlere karşı uygulanan bir argümanlar manzumesi olduğunu. Güçlü devletlerin Uluslararası Hukuku takmadığını ve dünyanın çifte standartlarla dolu olduğunu anlatamadık bir türlü.
Mesela bu arkadaşlara Kosova’yı örnek verdik.
Abhazya’yı, Osetya’yı anlattık.
Ama kalpleri mühürlü, gözleri bağlı, beyinleri tembel olduğu için “Dediğim dedik. Çaldığım düdük…” havalarında bildiklerini okumaya devam ettiler.
Ezberi bozulan Talat bile bu durumu anlamak istemedi ve “Kosova başka. KKTC başka” dedi.
Farkı ne diye sorduğumuzda, dereden tepeden yuvarlanarak tezini anlatmaya çalıştı.
Ama eminim ki kendi söylediklerine kendi bile inanmadı.
Oysa Kosova ile KKTC’nin Uluslararası Hukuktaki statüsü, tıpatıp aynı idi. Kosova, Sırbistan’dan, KKTC ise Kıbrıs Cumhuriyetinden ayrılmıştı. Ve her ikisi hakkında da BM’nin “Tanınmamaları” yönünde kararları vardı.
Tek fark; Kosova’da halk, yediden yetmişe bağımsızlık istiyordu ve gerekirse bunun uğrunda ölmeye hazır yüz binler vardı. Bizde ise Rumların söylemesi gerekeni, Rumlardan önce söyleyen ve KKTC düşmanlığı yapan yarım porsiyon aydının kuşattığı çaresiz bir halk yığını söz konusu idi.
Geçelim;
Benzer bir sorun Şimdi Kırım’da yaşanıyor... Kırım’da yaşanan tartışmaları lütfen takip edin. KKTC için bol miktarda argüman oluşacak elimizde….
Kırım, 1774 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmış bir Türk toprağı idi.
Moskova Kinezliği yüzlerce yıl Kırım hanlığına vergi verdi.
Sonra Osmanlı zayıf düşünce, Kırım Hanlığı yavaş yavaş Rus hakimiyetine geçti.
1921’de Kırım SSCB’ye bağlı Özerk bir Cumhuriyet oldu.
1954 yılında ise Kırım Ukrayna’ya bağlandı.
Kırım’da yaşayan Tatar Türkleri, 1944 yılında Stalin’in zulmüne uğradı. Almanlara yardım ettikleri gerekçesi ile bir gece içerisinde evlerinden alınarak Sibirya ve Orta Asya’ya sürgüne gönderildi.
Sürgün edilen Kırım Türklerinin sayısı 800.000 civarında idi. Sürgün yerlerine ulaştıklarında Kırım Türklerinin yarısı yolda soğuktan, açlıktan ve hastalıktan hayatını kaybetmişti.
SSCB, 1991’de Kırım Türklerine Kırım’a dönüş hakkı verdi. Şu ana kadar yurtlarına dönen Kırım tatarlarının sayısı ancak 200.000’e ulaşabildi...
Kırım’da Ruslar, nüfusun %60’ını teşkil ediyor.
Ukrayna’daki iç karışıklıktan istifade etmek isteyen Kırım Rusları, bir Referandumla Kırım’ı Rusya’ya bağlamak istiyor.
ABD, AB ve Ukrayna bunun Uluslararası Hukuk’a aykırı olduğunu söylerken, Rusya Kırım halkının self determinasyon hakkına saygı gösterilmesini istiyor.
ABD ve AB Kosova’yı tanırken Uluslararası Hukuk’u göz ardı etmişti. KKTC konusunda ise Uluslararası Hukuk diyor başka bir şey demiyor.
Rusya, KKTC konusunda ABD ve AB gibi Uluslararası Hukuk derken, aynı Hukukun Kırım, Abhazya ve Osetya’da uygulanmasına karşı çıkıyor.
Bu çifte standartların ortasına bizden KKTC’den vazgeçmemiz, çünkü KKTC’nin Uluslararası Hukuka aykırı olduğu iddia ediliyor.
Hede lennn sizde…