Biliyorsunuz Diyaloğ TV, RTÜK tarafından anlamsız ve gerekçesi bir şekilde kapatılmış sonra da açılmıştı.
Annan Planı döneminde bir gece içerisinde saf değiştiren radyo, tv, gazete ve gazetecileri hatırlarsanız, Diyaloğ TV’nin bu dönemde çok sesliliğe ve koyacağı katkıyı daha iyi takdir edersiniz sanırım.
Mert Özdeş bana ilk etapta su kaynaklı Hükümet krizini sordu.
Ben su probleminin asıl krize kalkan olarak kullanıldığını, CTP’nin asıl korku ve kaygısının imzalanması gereken mali protokolden kaynaklandığını, Mali Protokolde özelleştirilmesi istenen Elektirik Kurumu, Telekominikasyon ve Limanlar’ın CTP’nin kabusu haline geldiğini söyledim.
Bu süreçte Talat’ın iyi bir liderlik sergileyemediğini, kendisinin aylardan beri Erdoğan’dan randevu istediği halde bu talebine cevap alamazken, Sibel Siber ve heyetinin Erdoğan tarafından üst seviyede karşılanmasının Talat’ı çıldırttığını ve bu yüzden Türkiye’ye kendi özgül ağırlığını hissettirebilmek için su krizini sürdürdüğünü anlattım.
Kalyoncu’nun su müzakerelerinde gelinen noktayı başlangıçta yeterli gördüğünü fakat daha sonra Talat’dan zılgıtı yiyince geri adım atabilmek için; “Bakanlarımızın karşısına Müsteşar yardımcıları oturdu” bahanesine sığındığını ve komik duruma düştüğünü söyledim.
UBP-DP Koalisyonu olur mu sorusuna; Bunun geç kalmış bir model olduğunu 26 Milletvekili ile çok rahat bir teknokrat hükümetin kurulabileceğini, bu koalisyona CTP ve TDP’den birer Milletvekilinden de destek sağlanabileceğini söyledim.
Ayrıca; “Ben DP’de görev yaparken, UBP-DP Kaolisyonu için gerekli alt yapıyı hazırlamıştık. Ne var ki CTP-DP Koalisyonunu isteyen ve bunu şiddetle savunan birkaç Bakan oldu. O tartışmalarda benim gibi düşünen ve CTP-DP Koalisyonunun yıkılmasını isteyen Milletvekilleri de vardı. Olmadı. Aradan bir iki ay geçti. O Koalisyonun devamını isteyen Bakanlar görevden alındı. Bu arkadaşlar kısa bir süre sonra UBP’ye geçtiler ve koalisyonu sert şekilde eleştirmeye başladılar. O koalisyonun yıkılmasını isteyen bazı Milletvekilleri ise Bakan oldular. O andan itibaren onlar da CTP-DP Koalisyonunun faziletlerini anlatmaya başladılar. Demem o ki, şahsi ikballer Ülke ve Parti çıkarlarının önüne geçerse ortada ne Milli dava kalır ne de ülke menfaati. UBP’ de de eminim ki aynı durum yaşanıyordur şu anda.”
Mert Özdeş programda Kudret Özersay’ın erken seçim çağrısını da sordu.
Dedim ki; “Özersay rüzgarı, giderek güç kaybediyor. Seçim biraz uzarsa Halkın Partisi sıradan bir parti haline gelecek. Kudret bey örgüt kurmama konusunda ısrarlı. Oysa örgütünüz olmazsa sandığa sahip çıkamazsınız. Sandığa sahip çıkmayan hiçbir Parti seçim kazanamaz. DP, yıllardan beri bir türlü sandığa sahip çıkamadığı için her seçimde en az%3 civarında oyu iptal edilen bir partidir. Kudret bey’in hiç seçim tecrübesi olmadığı için bu konuları ciddiye almıyor”.
Sevgili Mert son olarak YDH ‘nın Halkın Partisine bakış açısını sordu. Dedim ki; “halkın Partisi programında iki madde var. Bunlar bizim bu Partiye sıcak bakmamızı engelliyor. Bu iki madde “Vicdani ret” ve “Geçici 10. Madde”. Ayrıca onların da bizim desteğimize ihtiyaç duyduklarını sanmıyorum. Dolayısı ile aramızda hiçbir diyaloğ olmadı”.
Önümüzde ki günler çok sıcak gelişmelere gebe.