Tanıdık ve hoş bir slogan, değil mi?
100 yıl once Girit ve İstanbul sokaklarını inleten bu slolganı yakında biz de de çok sık duyacağız buralarda...
Tarih tekerrürden ibaret olduğuna gore, gelin Girit’I nasıl kaybettiğimizi inceleyerek hem Kıbrıs hem de Güneydoğu meselelerine ışık tutmaya çalışalım.
Osmanlı bundan 100 yıl once, Girit Rumlarının ve Batılıların baskıları sonucu bir “Açılım Süreci” başlatmış ve Girit Rumlarına bir takım haklar vermişti.
Rum isyancılara genel af, Adada ki askeri operasyonların durdurulması, vergilerin azaltılması ve Rumca’nın resmi dil olması vs.
“Tavizin ardı tavizdir” ilkesi burada da geçerli oldu. Osmanlı’nın zayıf bir anını bekleyen Rumlar, tarihe 93 harbi olarak geçen Osmanlı Rus savaşını fırsat bilerek yeniden ayaklandı. Ada’da yaşayan Türklere saldıran Rumlar, onbinlerce Türk’ü katletti.
Osmanlı isyancılar üzerine asker sevketmeye kalkıtığında ise, büyük devletler derhal araya girdi ve askeri harekatın derhal durdurulmasını aksi taktirde müdahale edeceklerini bildirdiler.
Neticede İstanbul sokakları “Türk-Rum kardeştir. Bunu bölen kalleştir” sloganları altında inlese de büyük devletlerin Osmanlıyı parçalama ve büyük Yunanistan’I kurma idealleri adım adım gerçekleşiyordu.
“Hasta Adam” Osmanlı’ya 26 Ekim 1878 de Halepe anlaşması imzalatıldı.
Bu anlaşmaya gore Girit Rumlarına yeni haklar veriliyordu.
Buna gore; Vali Rumlardan seçilecekti, Meclis çoğunluğu Rumlardan olacaktı, her yerde resmi dil olarak Rumca kabul edilecekti . vs vs.
Rumlar, aradığı özerklik şartlarına kavuşmuştu.
Ne garip Girit örneğinden yola çıktık. Kıbrıs’a örnek verelim darken sanki Güneydoğu’da yakında yaşanacak gelişmeleri anlatıyor gibi hissettim kendimi.
Özerklik ile Girit Rumlarının iştahı kapandı mı peki?.
Ne gezer. “Özerklik “ara hedefti.
Ada Türklerine saldırılar daha da arttı.
1896 isyanında Girit Türklerine karşı toplu katliamlar başladı.
Osmanlı donanması Ada’ya müdahale etmek istediğinde karşısında İngiltere, Rusya ve Faransa’yı bulmuştu.
Bu 3 Devlet, Osmanlı’yı 3. bir belge daha imzalamaya zorladılar.
Buna gore Ada Rumları, herhangi bir tehlike anında Avrupa’dan yardım isteyebilecekti.
Ada’da katliamlar hızla devam ederken 1897 de Osmanlı Rus savaşı patlak verdi.
Osmanlı Yunanlıları ezip teselya’ya kadar kovalarken, büyük devletler tekrar araya girdiler.
Galip Osmanlı oturduğu masadan mağlup olarak kalktı. Adeta Yunanlılara savaş tazminatı ödemiş oldu galip oturduğu masada.
Anlaşmadan sonar Girit’e Rus ve İngiliz askerleri çıkartıldı. “Asayişi ve Ada halkının güvenliğini biz sağlayacağız” dediler. Güvenliğini sağladığı halk sadece Rumlardı.
Rum saldırıları yüzünden binlerce Türk katledilirken, İngiliz ve Ruslar Rumlara lojistik destek veriyordu.
Hemen ardından Ada Rumları Özerkliklerini ilan ettiler ve Ada Türklerinden can güvenlikleri için Ada’yı terk etmesini istediler.
1910 yılında da Ada’yı tek taraflı olarak Yunanistan’a bağladıklarını ilan ettiler.
1913 te de Girit’in Yunanistan’a bağlanması Kabul edildi.
Böylece güzelim Girit “Türk-Rum Kardeştir. Bunu Bölen Kalleştir” sloganları altında çeyrek asır içeirsinde elimizden kopup gitti iyi mi?
Demem o ki; Sloganlarla veya sokağın nabzı ile devletler hele dış politika yönetilemez.
Kardeşlik edebiyatı sadece ana hedefe giderken kullanılan bir silahtır.