TÜRKİYE SEÇİMLERİ VE KKTC…

Türkiye 10 Ağustos’ta yeni Cumhurbaşkanını seçiyor.

Çatı adayı İhsanoğlu’nun ve destekleyicisi pozisyonundaki Partilerin sergilediği düşük performansa bakıldığında Başbakan Erdoğan’ın ipi birinci turda göğüsleyeceği anlaşılıyor.

Bazı arkadaşlar, CHP ve MHP’nin Başbakan Erdoğan’ı yukarı göndererek ondan kurtulmayı amaçladığını, bu sebeple bu seçimlerde ciddi bir kampanya yapmadıklarını iddia ediyorlar.

Söz konusu bu arkadaşlar iddialarını dillendirirken, geçmişte ANAP ve DYP örneğini vererek Özal sonrası ANAP’ın, Demirel sonrası DYP’nin nasıl silindiğini anlatıyorlar.

Aslında Erdoğan sonrası AK Partinin düşebileceği pozisyon, birçok AK Partiliyi endişelendirdiği de bir gerçek. Bunu bildiği için Erdoğan birçok konuşmasında kendisinden sonra AK Partiye bir şey olmayacağını, kendilerinin diğer partilerden farklı olduğunu, AK Partinin bir dava partisi olarak yoluna devam edeceğini ısrarla vurgulayarak tabanındaki bu endişeyi gidermeye çalıştı.

Geçelim;

Sayın Erdoğan’ın seçilmesi halinde yetkilerini sonunda kadar zorlayacağını ve Türkiye’de fiili bir Başkanlık süreci başlatmak isteyeceği de bilinen bir gerçek.

Bana göre bu bir hayal;

Erdoğan ve fanatiklerinin hesaba katmadıkları iki AK Parti gerçeği var.

Bunlardan birincisi; Abdullah Gül gerçeği

İkincisi; AK Partide tüzük gereği üçüncü dönem engeline takıldığı için önümüzdeki yıl yapılacak olan Genel seçimlere katılamayacak 100 civarındaki AK Parti Milletvekilinin durumu…

Ne Abdullah Gül ne de 100 civarındaki AK Parti Milletvekili, Erdoğansız bir AK Partide kendilerine biçilen “Bir dönem bekleme” rolüne rıza göstermeyeceklerdir.

Bu Milletvekilleri, ya acil bir olağanüstü Kurultay toplayıp “3 Dönem” şartını kaldırmaya çalışacaklar veya Abdullah Gül’ü zorlayarak AK Partiyi bölecek yeni bir siyasi oluşuma zemin hazırlayacaklardır.

Öte yandan yaratılan baskı ortamının yumuşamasından dolayı rahatlayacak bir çok kurum ve kuruluş, Erdoğan sonrası çok daha fazla sesini çıkaracaklar ve daha bağımsız davranarak Erdoğan’ın yukardan aşağıya müdahalesine engel olacaklardır.

Erdoğan, Başbakanken gayet rahatlıkla yapabildiği işleri, Cumhurbaşkanı olunca yapamayacağını anlayınca büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaktır.

Neyse bunları birlikte yaşayacağız.

Gelelim bu seçimlerin KKTC ile ilgili bölümüne.

Bilindiği gibi bu seçimlerde yurt dışında yaşayan Türklerde oy kullanıyor. Ne var ki Türkiye Yüksek Seçim Kurulu bu işi yüzüne gözüne bulaştırdı.

Gerek “Adres tespiti” ve gerekse “Randevu sistemi” yüzünden yurt dışındaki Türklerin %90’ına yakını oy kullanamayacak.

KKTC’de bile 92.000’in üzerindeki TC uyruklu seçmenin ancak %7-8’i oy kullanabiliyor.

92.000 rakamının analizi ise KKTC’de ki birçok ezberi bozmuş durumda.

Bilindiği gibi KKTC’deki aşırı solcular Türkiye’yi yurt dışına gammazlarken “Türkiye’nin adaya nüfus yığdığını, bunun Cenevre Konvansiyonuna aykırı olduğunu, Ada’da Kıbrıslı Türklerin giderek azınlığa düştüğünü, Türkiyelilerin buradaki nüfusunun milyonu aştığını…” iddia ederlerdi.

Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanacak vatandaşların sayısı ve dökümü ortaya çıktığında anlaşıldı ki bu arkadaşlar yıllardır bir yalanın peşinde koşuyorlarmış.

Bakınız bu 92.000 seçmenin yaklaşık 35.000’i Üniversite öğrencisi.

10.000 civarında subay ve asker ailesi var.

Çalışma izinli olarak KKTC’de ikamet eden TC uyruklu vatandaş sayısı 26.000.

Geriye ne kalıyor;19.000 kişi.

Evet, yani KKTC’deki çift uyruklu 18 yaş üstü insan sayısı 19.000 civarında.

Güney Kıbrıs’ın geçen yıl 20.000’in üstünde yabancıya vatandaşlık verdiği düşünülürse komik bir rakam bu.

İnsanın ezberinin bozulması kötü oluyor değil mi?