Kritik Kıbrıs zirvesi sona ererken beklenildiği üzere “şapkadan tavşan çıkmadı.”
Diğer bir ifade ile Cenevre’den öngörüldüğü üzere önceki görüşmelerde olduğu gibi yine sürpriz çıkmadı.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “Ortak zemin bulamadık, vazgeçmeyeceğiz” açıklaması ise gayri resmi başlayıp gayri resmi sonuçsuzluk ile geride kalan Cenevre görüşmelerinin ardından Kıbrıs müzakerelerinin resmi olarak başlayacağına dair en yetkili ağızdan verilen bir mesaj veya ortaya niyet koyma olarak kayda geçti.
Gayri resmi 5+1 Cenevre görüşmelerinin gerçekleşmesinde anavatan Türkiye’nin ortaya koyduğu irade kadar BM Genel Sekreteri AntonioGuterres’in kararlılığının da etkili olduğu bir gerçek.
Kıbrıs Türk toplumu için Rum tarafının uzlaşmaz tutumundan dolayı 53 yıldır sonuçsuz kalan müzakere süreçlerinin deyim yerindeyse “çözüme dair hayalkırıklığı ve umutsuzluk çağına” döndüğü ise bir gerçek.
Kıbrıslı Türklerin “hayal kırıklığı ve umutsuzluk çağı”na dair en yakın örnekler ise Annan Planı Referandumu, Crans-Montana konferansı ve Berlin görüşmeleri olarak sıralanabilir.
Rum toplumunun ezici çoğunluğunun Annan Planı Referandumuna “hayır” oyu vermesi, Rum liderliğinin Crans-Montana konferansından “federasyon temelli çözümün imza aşamasında” masadan kaçması ve Berlin görüşmelerinin de sonuçsuz kalması, Rum liderliği ve toplumunun tarihsel uzlaşmaz tutumu ve “çözümsüzlük çözümdür” siyasetinden vazgeçmemesinin sonuçlarından sadece bazıları aslında.
Gayri resmi Cenevre görüşmelerinin önemli sonuçlarından biri ise Kıbrıs meselesinin federasyon çatısı altında çözülmesine yönelik 53 yıldır devam eden görüşmelerin ayni temelde devam etmesinin anlamsız ve imkansız olduğunun uluslararası toplum tarafından artık daha iyi anlaşılmasıdır.
Cenevre görüşmeleri, “federasyon temelinde” bir çözümün üniter Rum devletine entegre olmak olmadığının, Kıbrıslı Türklerin “olmazsa olmazının” diğer bir ifade ile kırmızı çizgisinin anavatan Türkiye’nin garantörlüğünün devamı ile “eşit siyasi egemenliğe dayalı” yeni bir ortaklık temelinde federasyonun mümkün olduğunun ve böylesi bir olasılığı ise Rum tarafının ortadan kaldırdığının uluslararası toplum tarafından bir kez daha anlaşılmış olması açısından ayrıca önemli.
“İki devletlilik” üzerine olan Türk tarafının 6 maddelik önerisi sonrasında Kıbrıs müzakere tarihinde yeni bir dönemin başladığı da aslında tüm dünyaya bir kez daha ilan edildi.
Cenevre zirvesinin en önemli sonucu olan KKTC için ilk defa uluslararası bir platformda resmi tanınma talep edilmesi ise Kıbrıs Türk tarafı ve anavatan Türkiye’nin kararlılığından çok öte anlamları ve yapılması gerekenleri içerisinde barındırmakta.
BM’nin temkinli duruşu yanındanAB ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Türk tarafının 6 maddelik önerisine karşı çıkması ve tepki göstermesi ise Cenevre’nin sonucu gibi sürpriz olmadı.
Resmi müzakereler başlasa da başlamasa da Cenevre’nin en önemli sonucu bilindik bir şeyi bir kez daha hatırlatması ve göstermesi olmuştur.
Sonuçsuz sona eren – ki sürpriz olmamıştır- Cenevre görüşmelerinin ardındananavatan Türkiye ve KKTC'ye düşen tek görev, KKTC'nin Devlet olarak “saygı duyulacak” ve “varlığının daha görünür kılacak” adımları atarak yeni bir yol haritası çizilmesinden başka bir şey değil.
Çünkü,Kıbrıslı Türklerin Rum tarafının inşa ettiği “hayal kırıklığı ve umutsuzluk çağı” ile kaybedecek daha fazla ne vakti ne de “hayal kırıklığı ve umutsuzluk çağı”na katlanacak sabrı vardır.
Zaman yeni bir yol haritası ile yeni şeyleri cesaretle söyleme vaktidir.
Zaman, artık Devleti Devlet gibi yönetme vaktidir.