Koalisyon pazarlıklarının yapıldığı günlerden birinde, Genel Başkan Serdar Denktaş’ın odasında genç ve heyecanlı bazı arkadaşların kendi aralarında yaptığı konuşmaları duyduğumda mideme kramp girmiş ve “Eyvah” demiştim. “Partinin önde gelen yöneticileri bu kadar heyecanlı ise, kimbilir sokaktaki vatandaşın beklentileri nasıldır?” diye kederlenmiştim.

Odadaki arkadaşlar; Hükumete her ne şekilde olursa olsun girmemizi, Hükumette yapacağımız icraatlarla Partinin cazibe merkezi haline geleceğini, bizim büyümemizin UBP’nin küçülmesi demek olduğunu iddia ediyor, bunun içinde ısrarla CTP ile koalisyon yapılmasını istiyorlardı.

Oysa mesele, hangi parti ile koalisyon kurulacağı meselesi değildi elbette..

Bu arkadaşlarımız, belliki Devletin içinde bulunduğu ekonomik kaosun zerre kadar farkında olmadıkları gibi, kurulacak olan Hükumetin ertesi gün hangi sorunlarla yüzleşeceğini de hiç düşünmemişlerdi. Bunu anlamak için onlara bir soru sormuş ve demiştimki “Kurulacak olan Hükumetin kuraklık, süt parası vs. adı altında çiftçiye ve hayvancıya ne kadar ödeme yapması gerektiğini biliyormusunuz?”.

Bilmiyorlardı.

Onlar zannediyorlardı ki; Hükumet kurulur kurulmaz bir sürü insan istihdam edilecek, Partinin payına düşen Bakanlar, ellerindeki büyük imkanlarla güzel icraatlar yapacaklar, yıllardır kangren olmuş sorunları bir çırpıda çözecekler ve böylece DP-UG’yi iktidarda büyütmüş olacaklardı.

Bu arkadaşlara ikinci bir soru sormuştum; “Siz CTP ile daha önce kurduğumuz Hükumetlerde hangi sorunlarla karşılaştığımızı hatırlıyormusunuz?

Cevabı beklemeden onlara demiştim ki; “Bakın arkadaşlar, Bu parti 1993’te girdiği ilk seçimde oy patlaması yaparken, bir yıl sonra girdiği yerel seçimlerde paspas olmuştu. Çünkü vaadlerinin büyük kısmını yerine getirememişti. Bizim kumar oynama lüksümüz yok. Gireceğimiz Hükumette başarılı olmak zorundayız.Bunun için etkin olacağımız bir koalisyona girmeli, yoksa muhalefette kalmalıyız”

Neticede şöyle veya böyle CTP, DP-UG Kalisyon Hükumeti kuruldu.

Tabiatı ile kurulan Hükumetin, CTP-ÖRP Hükumeti ile UBP Hükumetinin yarattığı Ekonomik krizi aşmak için zamana ihtiyacı vardı. Öte yandan en azından belli bir süre yürülükte olan Ekonomik Programa da harfiyen uymak zorundaydı.

Çünkü, herkesin rahatsız olduğu bu ekonomik programı değiştirmek için çok ciddi bir hazırlık gerekiyordu. Bu da zaman isterdi. Bu zaman zarfında da Hükumet bu programa uymak zorundaydı.

Türkiye Cumhuriyeti “Ben ekonomik prorgama uyduğunuz sürece önceki taahüt ettiğim katkıyı yapacağım” diyordu.

Bu katkıda zaten maaşların ödenmesine gidiyordu.

İcraatlar ve yatırımlar için ek kaynağa ihtiyaç vardı.

Ek kaynak bulmanın belli yolları ise belli idi.

Ya Anavatan Türkiye’nin kapısını çalacaktınız, ki bu yol kapalıydı.

Vaya, ülkede acı bir reçete uygulayacak, tasarruf tedbirleri alacak, iğneden iğneye bir çok şeye zam yapacaktınız.

Yahut da pastayı büyütüp gelirleri artıracak başka tedbirler alacaktınız. Bunun içinde mesela lokomotif sektör denilen inşaat sektörünün önünü açacak bir dizi tedbirler alacak ve ekonomiyi canlandıracaktınız.

Öyleya, çürümeye terk edilmiş atıl bekleyen 15.000 konutun ekonomiye kazandırılması dahi bu ülkenin önünü açardı. İç talep tıkandığına göre bu 15.000 konutun büyük kısmını Türkiyeli yatırımcılara satmalıydınız.

Oysa Hükumetin bir kanadının böyle bir açılıma mesafeli olduğu ise bilinen bir vakıaydı.

Bunları yapamazsanız bırakın istihdamı, para bekleyen çiftçiyi, üreticiyi, narenciyeciyi bile ödeyemezdiniz.

Hükumetin bu konularda nasıl adım atacağını henüz bilmiyoruz. Bildiğimiz gerçekten çok zor bir dönemeçteyiz.

İşte kurulan Hükumetin ilk ayı geldi geçti.

Oysa ilk 100 gün, iktidarlar için çok önemli süredir.

Halkın ve muhalefetin verdiği avanstır ilk 100 gün.

Bütün reform hükumetleri, reformlarını bu ilk 100 gün içinde yapar ve daha sonraki dönemler için yeni avans alırlar.

Bu avansı iyi kullanamayan Hükumetler ise büyük hayal kırıklıklarına yol açarlar.

Sibel Siber Hükumetine, ciddi hiç bir icraat yapmadığı halde sadece Bakanlar Kurulunda aldığı bir kaç olumlu karar yüzünden “Tarihe Geçen Hükumet” ünvanı verildi.

Demek ki sadece Bakanlar Kurulunda dahi alınabilecek bir kaç olumlu kararla dahi halkın gönlü kazanılabiliyor bu ülkede.

Hükumetin önünde ilk 100 günde kullanılmayan yaklaşık 2 aylık bir süresi kaldı. Bayram ve hemen arkasından 2014’ün bütçe görüşmeleri falan derken zaman hızla akıp gidecek.

Dost acı söyler ilkesi gereğince Hükumetin boşa zaman harcama lüksü olmadığını şimdiden hatırlatayım istedim.