SERDAR DENKTAŞ BİRAZ DİNLENMELİ…
Yeni Doğuş Hareketinin kuruluşunu duyurduğumuz bildiriden hemen sonra, bazı kesimlerin 
bu hareketi karalamak için ilk başvurdukları metot, şahsımı karalamak olmuştur.
Bu kişilere göre ben, Serdar Denktaş’ın yakınında bir kişiydim ve dolayısı ile YDH’ da Denktaş’ın bir projesi idi. Geçmişte Sayın Serdar Denktaş ile olan yakınlığımız göz önünde 
bulundurduğunda, insanların böyle bir düşünceye kapılmalarını normal karşılamak gerekiyor.
Oysa ben, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen sonra seçim sonuçlarını değerlendirmek için çıktığım Günaydın Ada programında, Gözde Akben’in bir sorusu üzerine; “Serdar 
Denktaş’ın Başbakan Yardımcılığı görevini bırakıp Partinin başına dönmesi ve yeniden yapılandırma çalışmalarına başlaması, geç kalmış bir harekettir. Serdar Denktaş bu 
ülkenin yetiştirdiği önemli bir isimdir. Ama artık yorulmuş ve yıpranmıştır. Onun bu aşamada yapması gereken tek şey, bir müddet köşesine çekilmek ve dinlenmek olmalıdır… 
Bunu yapmazsa hem kendine, hem soy ismine hem de bu ülkeye yazık eder.Eroğlu’da bir dönem köşesine çekilmiş, partisini kendi haline bırakmış ve en sonunda kurtarıcı olarak 
Partinin başına gelmişti. O süreç, onun cumhurbaşkanlığı mevkiine gelmesi ile 
sonlanmıştı.” demiştim.
Yine yakın bir zamanda Erkan Eğmez’in bir programda bana; “Sen Serdar Denktaş’ı en iyi tanıyanlardan birisisin…” demesi üzerine itiraz etmiş, “Benim tanıdığım Serdar Denktaş 
2013 seçimlerinde sandığa girdi, oradan bambaşka bir Serdar Denktaş çıktı. Ben şu andaki 
Serdar Denktaş’ı tanıyamıyorum…” demiştim.
Gerçektende Serdar Denktaş, yedi yıllık muhalefet döneminden sonra iktidar olur olmaz değişmiş ve tabanına sırtını dönmüştü. Bunca yıllık muhalefet döneminde her türlü teklifi elinin tersi ile iten ve Partisine sahip çıkan, bunun içinde geçmiş iktidarlar tarafından sürekli ezilen, hakkı yenen, fakat pes etmeyen ve bu bayrağı dimdik tutan birçok kişi vefasızca harcanmış, küstürülmüş, kırılmış ve partiden uzaklaştırılmıştı.
Bu partiye ömrünü veren arkadaşlarımız birer, birer partiden istifa ederken Serdar Denktaş; “Giden gider kalan sağlar bizimdir” havası ile hareket etmişti. Serdar Denktaş’a bu dönemde en çok yapılan eleştiri; “Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişen adam” suçlaması idi.Gerçektende DP’li Bakanlıklara genellikle DP tabanı ile ilgisi olmayan kişiler atanıyor, yıllardır DP’li olduğu için bir köşede kızakta bekletilen arkadaşların esamesi bile Tüm bunlar yaşanırken ben, MYK üyesi olarak Partide adeta yalnızlığa mahkum edilmiştim. 
Serdar Denktaş ile aramızdaki fikir ayrılıkları her geçen gün katlanarak büyüyordu.Serdar Denktaş ile aramızdaki ilk fikir ayrılığımız, Milletvekili seçimlerinde aday tespitinde 
olmuştu. Daha önce Parti yetkili kurulları kararına göre Milletvekili adaylarını delege belirleyecekti. Serdar Denktaş, kontenjan bile kullanmayacaktı. Hatta bu düşünce Kurultay kararı haline de getirilmişti. Bu kararın sebebi, Serdar Denktaş’ın büyük ümitlerle partiye getirip aday yaptığı herkesin ilk fırsatta partiyi satıp başka partilere transfer olmasıydı. Serdar Denktaş sürekli yanlış adama oynuyordu.
Ne yazık ki, UBP’den kopan Kaşif grubuna listelerde yer açılmasını bahane eden Serdar Denktaş’ın eski hastalığı tekrar nüksetmiş, göstermelik delege yoklaması, mülakat vs gibi tabanı kandırmaya yönelik birkaç çalışmadan sonra Milletvekili aday listesini kendi inisiyatifi Ben özellikle Mağusa listesine itiraz etmiş ve “Bu liste ile Maraş’a giremeyiz. Maraş oyları tepki olarak CTP’ye kayacak. Bu liste ile Mağusa’da en fazla 3 Milletvekili çıkar…” demiştim. Serdar Denktaş ise bana kızmış ve  “Bu liste en az 5 Milletvekili çıkaracak…” 
Dediğim aynen çıkmış, DP’nin kaleleri CTP’ye teslim edilmiş ve Mağusa’da Kaşif ve Eroğlu’nun gücüne rağmen ancak 3 Milletvekili çıkarılabilmişti. Oysa Kaşif ve Eroğlu olmadan da DP Mağusa’dan 3 Milletvekili rahat çıkarabilirdi.Serdar Denktaş ile aramızdaki ikinci fikir ayrılığı Yerel Seçimlerde UBP ile yapılacak seçim Ben, Partinin yetkili kurullarında ısrarla Yerel seçimlerde UBP ile ittifak yapılmasını savundum. Diyordum ki; “DP iktidarda tabanının beklentilerine cevap veremedi. Taban müthiş kırgın ve tepkili. Bu şekilde seçime gidersek parti büyük bir hezimete uğrayacak ve yalnızca Tatlısu Belediyesini alabileceğiz. O da bizim değil Hayri Başkanın şahsi gayretleri ile olacak. Gelin UBP ile ittifak yapalım. İttifak yapmamız halinde biz en az 8 Belediye alırız. 

UBP’ de en az 10-12 Belediye alır. Daha sonra da UBP ile koalisyon kurarız”Tabanın nabzını tutmaktan uzak bir çok arkadaşımız bana itiraz etti. Onlara göre; Parti 
iktidarda büyüyordu. UBP bitmek üzereydi. UBP ile koalisyon kurmak UBP’ye tekrar can vermekti. Başlangıçta bu tezimize onay verildi. Görüşmeci arkadaşlarımız UBP ile mutabakata da vardılar. Ne yazık ki Serdar Denktaş, bilinçli bir şekilde bu ittifakı bozmak için bir emrivaki yaptı ve Alanlı’yı İskele’den aday gösterdi. Böylece ittifak son anda bozuldu. 
Maalesef ben yine haklı çıkmıştım. DP Yerel seçimlerde hezimet yaşadı ve ancak bir belediye kazanabildi. İttifaka karşı çıkan ve DP’yi muazzam bir hezimete mahkum eden Genel Başkan dahil hiç kimse özür bile dilemedi. Seçim yenilgisinin faturası  bir iki bürokrata çıkarılmak istendi. Ben bu olayı protesto ettim ve MYK’yı terk ettim.Serdar Denktaş ile üçüncü ve en önemli fikir ayrılığımız ise koalisyon konusunda oldu. Ben öteden beri “Sağda Birlik” konusunu işliyordum. Buda ancak CTP ile koalisyonun bozulması, UBP ile eşit şartlarda dönüşümlü Başbakanlığa dayalı bir koalisyon kurmak sureti ile olabilirdi.

26 Milletvekili handikapını aşmak için pekâlâ teknokrat bir kabine kurulabilirdi. UBP bu işbirliğine hemen onay verdi. Ne yazık ki Hüseyin Avkıran’ın aday gösterilmesi bu projenin de rafa kalkmasına neden oldu.
Böylece Serdar Denktaş anlamsız bir şekilde Başbakanlığı ve Sağın liderliğini elinin tersi ile itmiş,  CTP ile iğreti bir koalisyona devam demişti. Bunun sebebini ne ben ne de Partideki hiç 
Ben şu anda DP’nin sıradan bir üyesiyim. MYK’dan ayrıldım. Parti meclisi toplantılarına katılmadığım için üyeliğimin devam edip etmediğini de bilmiyorum. Bu saatten sonra DP’ye 
herhangi bir katkımın olamayacağını da düşünüyorum. Disiplin kuruluna verilmem halinde savunma bile yapmayı düşünmüyorum.
Bu sebeple bundan sonraki mesaimi, benimle hareket eden arkadaşlarımla birlikte YDH’yı  etkili bir konuma getirmek için harcamayı, bunun mümkün olmaması halinde ise aktif siyaseti bırakıp akademik hayata dönmeyi planlıyorum.
“Vira bismillah” dememiz ondandır.