Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte, Kıbrıs’ta çözüm sürecinin hızlandığı bir gerçek.
Tıpkı Annan Planında olduğu gibi, “Çözüm” denilen bu süreçten en çok etkilenecek kesimin, 1974’ten sonra Ada’ya göç eden Türkiye göçmeni vatandaşların olacağına hiç kuşku yok.
Bilindiği gibi Rumlar “Yerleşik” dedikleri bu göçmenlerin vatandaşlığına karşı çıkıyor ve mümkünse hepsinin geri gönderilmesini savunuyor. 1974 ten sonra Ada’ya göç eden ve çeşitli yollarla vatandaş olan bu insanların ne kadarının kurulacak Federal Cumhuriyetin vatandaşı olacağı, ne kadarının geri gönderileceği maalesef bilinmiyor.
Güney Kıbrısta her yıl çeşitli yollarla vatandaş yapılan insanların durumları hiç tartışılmaz iken KKTC’de sonradan vatandaş olanların durumlarının sürekli gündemde tutulması Kıbrıs meselesinin en önemli açmazlarından biri olsa gerek.
Aynı şekilde yine Annan Planı haritasında olduğu gibi muhtemel bir anlaşmada Rumlara verilmesi muhtemel olan topraklara baktığımızda, bu topraklarda genellikle 1974 sonrası Adaya göç eden Türkiye göçmeni vatandaşların meskûn olduğu ve bunların 40 yıldır ellerinde tuttukları toprak ve evlerin ellerinden alınması halinde nasıl ve neyle tazmin edileceği de muazzam bir soru işareti olarak önümüzde duruyor.
Hal böyle iken KKTC’de iktidar olanların, yıllardan beri 1974 göçmeni vatandaşlara karşı muazzam bir ayrımcılık yaptığı yaşanan acı bir gerçek.
Öte yandan Rumlara “Kardeş” gözü ile bakan sözüm ona sol tandanslı siyasi parti, dernek, kurum ve kuruluşların gerek “Yeni Kıbrıslılar” dediğimiz bu kesime ve gerekse bu insanların geldiği Anavatana karşı yaklaşımları, son derece incitici ve kırıcı üslupları, bu kesimin kendilerini “öteki" olarak hissetmesine neden olmaktadır.
En önemlisi de yürürlükteki seçim ve halk oylaması yasası ile nüfusun büyük bir dilimini oluşturan bu kesimin, mecliste yeterince temsil edilmesi engellenmektedir. Bu seçim sistemi bu insanlara sadece seçme hakkı vermekte, seçilme hakları ise dolaylı yollardan gasp edilmektedir. Bu sistemde bu kesim Mecliste en fazla 2 Milletvekili ile temsil edilebilmektedir.
Bu sıkıntılar büyük bir özveri ve sabırla aşılmaya çalışılırken, mevcut hükümetin hazırlayıp Meclise gönderdiği “Vatandaşlık Yasası” yaşananların üzerine tuz biber ekmiştir.
Mevcut yasalarda 5 yıllık çalışma iznine sahip herkese vatandaşlık hakkı verilirken, bu durum önce 10 yıla sonra 12 yıla çıkarılmış bu da yetmemiş, son hazırlanan yasa tasarısı ile bu sürenin 15 yıla çıkarılması hedeflenmektedir. Başta Güney Kıbrıs olmak üzere dünyanın hemen hemen hiçbir ülkesinde buna benzer bir “Vatandaşlık yasası” yoktur.
Bellidir ki mevcut hükümet yeni vatandaşlık vermemek için manevra yapmaktadır.
Yıllardan beri bu ülkede yaşayan ve vatandaşlık bekleyen insanların yaşadığı ve veya yaşadığı psikolojik travmayı, bu tasarıyı hazırlayan politikacıların anlamasını beklemek ölü gözünden yaş beklemektir.
İşin acı tarafı bu yasa tasarısına karşı Mecliste ciddi bir muhalefet sergilenmediği gibi, bu kesimi temsilen Mecliste bulunan iki Milletvekilinden hiç biri ağzını açıp tek bir kelam bile etmemiştir.
Bunlar ve bunlara benzeyen yüzlerce sebep yüzünden toplumun sağduyulu kesimleri harekete geçmiştir.
“Yeni Doğuş Hareketi” adı verilen bu hareket, “Türkiyeli-Kıbrıslı” ayrımı yapmadan herkesi kucaklayan ve KKTC kimliği taşıyan herkesin hak ve eşitliğini savunan bir harekettir.
Bu hareket, “Yeni ve Eski Kıbrıslı” demeden toplumu bir bütün olarak kabul edecek, ehliyetli ve liyakatli kadrolarının hazırladığı plan, proje ve programları mevcut siyasi partilere servis ederek kangren olmuş sorunların çözümüne yardımcı olmaya çalışacaktır.
Bu hareket partiler üstü siyasi bir harekettir. Bünyesinde hemen hemen tüm siyasi partilerde aktif olarak görev yapan her kökenden vatandaşları barındırmaktadır.
Gönül mevcut siyasi partilerin sağduyulu bir şekilde kendilerine sunulacak alternatif programları değerlendirmelerini arzu etmektedir.
Bu yapılırsa zaten siyasi parti enflasyonun yaşandığı ülkemizde yeni bir siyasi partiye gerek kalmaz diye düşünmekteyiz.
Temennimiz de bu yöndedir.